Bankaların bu yılki karı iyi de…

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

BDDK'nın önceki gün açıkladığı verilere göre bankacılık sisteminin ilk sekiz aydaki karı 14.2 milyar lira düzeyinde gerçekleşti. Karın, yılsonunda 17-18 milyarı bulması bekleniyor. Bankalar yüksek kar açıkladıkça reel sektörden şikayetler, en azından serzenişler yükseliyor; "bankalar kredi açmıyor, kamu kağıdı almayı tercih ediyor" diye.

Aslında herkes kendi açısından haklı. Bankalar diyor ki, "Biz halkın parasını yönetiyoruz ve birer işletme olarak kar edeceğimiz alanlara yatırım yapmak ve riskten kaçınmak durumundayız". Hatta Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince, bankalara yöneltilen eleştiriler hatırlatıldığında, kapitalist bir ekonomik sistemde bir işletmenin niye kar ettiğinin sorgulanmasını çok tuhaf bulduğunu söylüyor.

Reel sektör de ekonomide işlerin zaten kötü gitmekte olduğu bir dönemde bankalardan daha fazla destek görmeyi umarken, tam tersi bir durumla karşılaşmaktan ötürü rahatsız. Aslında tüm reel sektör kuruluşları için kredi sıkıntısı olduğu da söylenemez. Zaten bugünkü konumuz, hangi kuruluşların kredi alabildiği, hangilerinin alamadığı da değil.

Bankalar bu yıl iyi kar ediyor, sermaye yeterlilik rasyosu ağustos sonu itibariyle yüzde 20'ye dayanmış ve Batı bankacılığındaki orana fark atmış durumda. Türk bankalarının krizi böylesine güçlü bir sermaye yeterliliği ile karşılamış olmaları da Türkiye'nin en büyük şansı. Ama, bu karın ortaya çıkmasında ve sermaye yeterliliğinin böylesine rekor bir düzeye ulaşmasında en büyük etken olan faiz düşüşü bir gün sona ermeyecek mi, o zaman ne olacak?

Banka, vade sonunda örneğin 100 lira bedeli olan bir kağıdı iskontolu ihalede 90 liraya alıyor ve bu kağıdın fiyatı Hazine kağıtlarına olan yoğun talep yüzünden hızla artıyor. Fiyat, yine örneğin 93 liraya çıkınca, aradaki 3 liralık fark banka tarafından kar hanesine yazılıyor. Ortada aslında gerçekleşmiş bir kar yok; yalnızca kağıt üstündeki bir kardan söz ediyoruz. Ve biliniyor ki faiz düşüşü bir gün duracak ve tersine bir gidiş başlayacak. Tüm dünya, faizlerin ne zaman artırılacağını konuşmaya başladı bile, bunun ilk işaretleri de görüldü. Avustralya Merkez Bankası, önceki gün faiz artışına gitti. Avustralya'nın kararı tek başına önemli değil, kaygı duyulan, bu kararı, bizi doğrudan etkileyebilecek ülkelerin atacağı adımların izleyecek olması. Yani öncelikle FED'in faiz artırması. Bu, mutlaka olacak; ama ne zaman. İşte FED faiz artırdığında bizde de faiz artırımı kaçınılmaz hale gelecek.

Faiz artmaya başladığında 90 liradan alınan ve değeri 93 liraya çıkan kağıdın fiyatı bu kez belki 87 liraya inecek. Yani bankacılık sistemi bu yıl kamu kağıdından kar yazma olanağı bulmuşken, öyle görünüyor ki en geç 2010'da bu işlemden dolayı bilançosuna zarar yazmak durumunda kalacak. Tabii ki bu zarar, likidite sıkıntısı yaşanması ve söz konusu kağıdın satılması durumunda realize edilmiş olacak, kağıt vade bitimine kadar tutulduğu sürece bir zarardan söz edilemeyecek. Ancak, bugünlerde yüzde 7-8 dolayında faizle alınan kağıtlardan vade bitimine kadar beklendiği halde yine de zarar edilmesi söz konusu olabilecek; eğer enflasyon yeniden yükselme eğilimine girer ve nominal faizin üstüne çıkılırsa.

Bankaların menkul kıymetler portföyü ilk dokuz ayda yüzde 23 arttı. Bu dönemde mevduat yüzde 6.8, krediler ise yalnızca yüzde 1.8 artış gösterdi. Peki, büyük olasılıkla 2010 yılında kamu kağıtları portföyünden zarar yazacak olan bankalar, bu kağıtlara neden böylesine ağırlık veriyorlar? Yanıtı basit.  Eldeki parayı hiç getiri elde etmeden tutmak yerine bir şekilde değerlendirmeyi tercih ediyorlar. Kamu kağıtlarına yapılacak yatırım 2010'da bilançoya zarar yazılmasına yol açacak ya da enflasyon çok yükselirse reel getiri negatife dönecek olsa bile. Ya sıfır getiri, ya düşük getiri; tabii ki düşük getiri tercih ediliyor. Hem bakarsınız, bugünkü tablo tahmin edilenden daha da uzun soluklu olur. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar