Bankalarımızdaki döviz mevduatlarının ekonomimize etkileri
BEŞİR ACAR - EMEKLİ BANKA YÖNETİCİSİ
Döviz, ülkelerarası ödemelerde kullanılan paradır. Döviz bu ülkedeki fabrikalarda üretilen bir emtia değildir. İhracat ve hizmet sektörü kanalıyla elde edilmektedir. Bu Ülkede üretilmeyen dövizi, dövize bağlı işi olsun olmasın, her yatırımcı kâr amacıyla alıp satmaktadır. Bu durum dövize olan talebi ve fiyatını arttırmaktadır. Yukarıdaki verilere bakıldığında döviz mevduatlarının sürekli artış göstermesi ülkemizi tam dolarizasyona doğru götürmektedir.
Euro para birimine sahip Avrupa ülkelerinde bankalar, vatandaşlarına, dövizle işlem yapacak faaliyetleri yoksa para kazanmak amacıyla, ülkemizdeki gibi, milli paraları dışında mevduat hesabı açmazlar. Bir kere döviz, Forex gibi riskli sanal piyasalar dışında, bir para kazanma aracı değildir. İngiltere’de çalıştığım yıllarda bir İngiliz arkadaşım, bir gün maaş hesabının bulunduğu bankada euro ve dolar hesabı açmak istedi. Niiçin bu hesapları açmak istediği sorulunca, kâr etmek için alım satım yapacağım cevabını verince, hesap açmadıkları gibi, mevcut sterlin maaş hesabınıda kapattıklarını ve başka bir bankada yeniden hesap açmak zorunda kaldığını anlatmıştı. Ülkemizdeki bankalar müşterilerine TL ile birlikte her türlü yabancı para cinsinden hesap açarlar. Bu konuda bir sınırlama bulunmamaktadır. Hatta, bankalarımız spekülatif hareketlerde müşterilerini döviz alma ve satmaya adeta teşvik etmekte ve yönlendirmektedirler. Bunu müşteri kazanma veya müşteriyi tutma amacıyla yapmaktadırlar. Bankalarımızın müşterilerine döviz alım ve satımında mevduat hesabı açarak aracılık etmeleri, ülkemizde çeşitli zorluklarla elde edilen dövize olan talebi arttırmakta, Döviz artınca, kur, buna bağlı olarak enflasyon, faiz ve cari açık yükselmekte ve bu durum A’dan Z’ye tüm toplum katmanlarını olumsuz etkilemektedir. Ekonomide ve ülkemizin gelişmesinde kullanılması gereken tasaruflarımız dolaylı olarak, Avrupa ve Amerikan ülkelerinin, kasalarında atıl olarak tutulmuş olmaktadır.
Bankalarımızın müşterilerini döviz almaya yönlendirmek yerine, uluslararası piyasalarda Future, Forward, Swap vs. gibi türev araçları kullanarak müşterilerine para kazandırmada aracılık etmeleri, hem ülkemizi dünya bankacılık sistemine entegre edecek, geliştirecek, hem de suni kur artışlarının azaltılmasına yardımcı olacaktır.
Ülkemizde dövizin, dövize bağlı faaliyetleri olmayan toplum bireyleri tarafından, bir yatırım aracı olarak alım ve satımının yapılması, bazı tedbirler alınarak azaltılması, ekonomiyi ve insan yaşamını olumsuz etkileyen araç olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Yurtiçinde ve 12 yılda dünyanın finans merkezi olan Londra’daki bankacılık tecrübelerimin ışığında, alınması gerektiğini düşündüğüm en önemli tedbir, ‘’Türk Lirası bozdurularak elde edilmiş döviz mevduatlarından bir kâr elde edilmesi halinde, bu kârın vergiye tabi tutulması ve bankalar tarafından kaynağında verginin tahsil edilmesidir.’’ Bu uygulama dövize olan talebi düşürecek ve dövizin bir yatırım aracı olarak kullanılmasını önemli miktarda azaltacak, döviz kurunu piyasa koşullarında dengeli bir seviyeye getirecek ve mevcut döviz mevduatlarının önemli bir kısmının çözülmesinede yardımcı olacaktır. Bankalardaki mevduatlardan elde edilen kâra vergi uygulanırsa, o zaman yatırımcılar döviz bürolarına yönelir sorusu akla gelebilir. Döviz bürolarında piyasayı etkileyecek bir nakit sirkülasyonu olamaz, nakit dövizin maliyeti yüksektir. İstenilen büyük miktarda dövizin her zaman ve zeminde döviz Bürolarından temin edilmesi veya satışının yapılması mümkün değildir. Kaldı ki, bankalar tarafından tahsil edilecek stopaj vergi işlemi, döviz büroları tarafından da yapılabilir. Akla gelebilecek diğer bir soru, vergi veya başka bir nedenle sınırlama getirilirse para yastık altına gider. Paranın yastık altında tutulması, Döviz satın almak için çıkarılmasından daha iyi ve rantabldır. Paranın yastık altında kalmasıyla dövizde atıl olarak durması arasında bir fark da yoktur. Diğer bir konu, Türk Lirası konvertibl bir para birimidir ve uluslararası Forex piyasasında işlem görmektedir. Forex piyasası birçok dünya ülkeleri tarafından kullanılan, anlık yüksek kazançlar ve kayıpların meydana geldiği bir piyasadır. Türkiye’deki mevcut mevduatların böyle bir riskli piyasaya gidebileceğini düşünmüyorum. Forex ayağına da vergi uygulaması konusunda tartışılarak alınması gereken tedbirler olabileceğine inanıyorum. 2010 yılında İsveç Hükümeti, sürekli değer kazanan İsviçre Frank’ını diğer paralar karşısındaki fiyatını bir süre dondurarak, Forex piyasasında değerini sabit tutmuştu. Vergi uygulaması içinde benzer bir formül bulunabilir.
2017 yılı ortalarından itibaren, yabancı para mevduatlarında sürekli artışın, gelecekte dövizde bir türbülans meydan getireceğini öngörmüş ve Kasım 2017 tarihlerinde Sayın Mehmet Şimşek ve Sayın Nihat Zeybekçi bakanlarımıza, döviz alımlarından oluşacak kâra vergi uygulanması gerektiğini, bu veya benzer tedbirler alınmazsa, ekonomimizi derinden sarsacak durumların meydana gelebilecegini belirten mektuplar arz etmiştim. Siyasi otoritelerin karar verebileceği bu konu, sayın bakanlarımız tarafından, bağlı kurumlarına iletilmiş ve konunun inceleneceği şeklinde verilen cevaplarla geçiştirilmişti.
Bankalardaki mevduatların bu düzeyde kalmaya devam etmesine seyirci kalınması, geçmişte olduğu gibi önümüzdeki periyodlarda da Rahip Brunson bahanesi gibi sebepler bulunarak, ekonomimizi olumsuz etkileyecek durumlar meydana getirilebilecektir.
Sonuç olarak, bankalardaki ateşten bir top şeklinde duran mevcut döviz mevduatlarının, eritilmesi ve dövize olan talebin etkisizleştirilmesi için, döviz artışlarından elde edilen Kar’ların, caydırıcı oranlar uygulanarak vergiye tabi tutulması gerektiğine inanıyoruz. Ekonomide, paranın gidebileceği yön korkusuyla hareket edilmesi doğru bir düşünce değildir. Yazımızı bir İngiliz Atasözüyle bitirmek istiyorum. “Koşarsan kaybedebilirsin, koşmazsan kaybetmeyi garantilersin.’’