Bankalar mevduat faizini düşürmek için Merkez’in gözünün içine bakıyor!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Mekanizma çok basit işliyor aslında. Merkez Bankası para hareketinde son merci. Bir bankanın elinde o gün için kullanabileceğinden fazla para mı kaldı, faiz düşük bile olsa o para Merkez Bankası’nda gecelik olarak tutuluyor. Ya da tersi oldu ve bir bankanın paraya mı ihtiyacı var, Merkez Bankası’nın kapısı çalınıyor ve gecelik olarak borçlanmaya gidiliyor.

Merkez Bankası’nın kendisine getirilen paraya verdiği faiz de önemli elbette ama, asıl önem taşıyan, gecelik borç verme karşılığı alınan faiz. Bu faiz, mevduata ilişkin tavan oranı da belirliyor çünkü.

2002 yılına kadar geri giderek mevduat faizi ve Merkez Bankası’nın gecelik borç verme faizini bir tabloda bir araya getirdik. Mevduat faizi olarak, bir ve üç ay vadeli mevduatın aritmetik ortalamasını aldık. Merkez Bankası’nın gecelik borç verme faizini belirlerken ise gün etkisini göz ardı ettik. Ama bunun yıllık oran üzerinde çok fazla etkisi olmadığını da belirtelim. Bir çalışma daha yapmak istedik, ama ortaya anlamlı bir gösterge çıkmadı. Mevduat faizi ile Merkez Bankası’nın borç verme faizini bir grafikte göstermeye çalıştık; olmadı, ortaya neredeyse tek bir çizgi çıktı, çünkü oranlar arasında hemen hemen hiç fark yoktu. O yüzden grafiği kullanamadık.

Yıllık ortalamada olduğu gibi yılsonu oranlarında da Merkez Bankası’nın borç verme faiz oranı ile bankaların mevduat faiz oranı adeta çakışıyor. Yani yön aynı ve her iki faiz paralel seyrediyor.

Vatandaşın parası pahalı!

Merkez Bankası nisan ayı toplantısında aldığı kararla “Ben artık bankalara gecelik yüzde 7 faizle para vereceğim” demiş oldu. Şimdi, hangi banka Merkez Bankası’ndan yüzde 7 faizle para kullanma olanağı varken, tutup vatandaştan yüzde 8 ya da yüzde 9 faizle borç alır ki, niye alsın ki…

Kabul, Merkez Bankası’nın yüzde 7 ile kullandırmayı taahhüt ettiği para bir gecelik, o kaynağın birikimli faizi daha yüksektir; ama banka da zaten çok kısa vadeli bir kaynak ihtiyacı içinde olduğu için Merkez Bankası’na başvurmaktadır. Hem zaten vatandaştan alınan emanet paranın, yani mevduatın vadesi çok mu uzun ki…

Uzun vadeyi cazip hale getirmek amacıyla stopaj oranlarında yapılan düzenleme de, mevduatın vade yapısında çok önemli bir değişiklik sağlamış değil. Gerçi böyle bir beklenti olduğu da söylenemezdi ya…

Reel faiz kalmadı

Hükümet faizlerin düşürülmesinden yana. Bu söylem uzun süredir ifade ediliyordu. Son olarak bu görüşü Başbakan Erdoğan da dile getirdi. Daha önce de altını çizdik; ister Erdoğan’ın görüşünün etkisiyle, ister bu görüşten tümüyle bağımsız bir şekilde, Merkez Bankası son toplantısında faizi biraz daha düşürdü.

Son durumda Merkez Bankası gecelik borçlanmada bankalara yüzde 4 faiz ödüyor, borç verdiğinde ise yüzde 7 faiz alıyor. Dolayısıyla mevduat faizini de yüzde 7 gibi bir sınır getirilmiş oldu.

Biraz geri gidelim… 2002 yılında bir ve üç ay vadeli mevduat faizinin ortalaması yılsonu itibariyle yüzde 47.12 düzeyinde. Bu faizin elde edildiği 2003 yılındaki TÜFE artışı ise yüzde 18.36. Dolayısıyla reel faiz yüzde 24.30. Ancak, mevduat faizi brüt olduğu, yani stopaj kesintisi dikkate alınmadığı için reel faiz aslında yüzde 24.30’dan daha düşük.

İşte reel faiz daha sonraki yıllarda hızla gerilemeye başlıyor. Reel faiz 2004’te yüzde 17.85, 2005’te yüzde 12.18 düzeyine geriliyor, 2006’da yüzde 6.14’le tek haneye iniyor.

2008’de faiz yüzde 19.10’a çıkıyor, ancak 2009 enflasyonu görece düşük kalınca reel faiz yeniden çift haneye yükseliyor ve yüzde 11.79 oluyor.

2010 yılıyla birlikte ise tasarruf sahibi reel faizi adeta tümüyle unutuyor. Söz konusu yıl yalnızca yüzde 2.27 düzeyinde reel getiri söz konusu. Stopaj da dikkate alındığında reel getiri yüzde 1’e iniyor.

Ama daha beteri var! 2010 yılındaki faiz yüzde 8.25, ancak bu faizin elde edildiği 2011 yılındaki enflasyon yüzde 10.45’e ulaşıyor ve reel faiz elde etmek şöyle dursun, tasarruf sahibi adeta cepten yiyor. Negatif yüzde 2 olarak gerçekleşen reel faiz, stopaj da dikkate alındığında negatif yüzde 3’ü aşıyor.

2012 yılı sonundaki faiz yüzde 7.41 düzeyinde oluştu. Bu yılın TÜFE artış öngörüsü yüzde 5.3. Eğer yüzde 5.3 tutturulabilirse yılsonunda yüzde 3.44’lük bir reel faiz oluşacak. Ancak, yüzde 3.44 stopaj etkisi dikkate alınmamış faiz; mevduat faizindeki yüzde 15’lik stopaj düşüldüğü takdirde yüzde 5.3 enflasyonda kalınabilirse reel faiz ancak yüzde 0.9 olacak. Bir başka ifadeyle 2013 enflasyonu yüzde 6.3’ün üstünde gerçekleşirse, tasarruf sahibi 2013’ü de zararla kapatmış olacak. 

Faiz düşsün demek iyi de…

Faizin düşük seyrediyor olmasının bir dizi yararı var kuşkusuz. Ekonominin canlanması, adeta uyuşturucu etkisi yapan sıcak paranın daha az gelmesi, Türk Lirası’nın fazla değer kazanmaması ve bu durumun ithalatı körüklememesi gibi hemen akla gelebilecek bir dizi etkiyi sıralamak mümkün. Ancak, düşük faizin çoğu kez özellikle de siyasiler tarafından göz ardı edilen etkileri de yok değil. Bu etkileri gözetmek durumundaki kurum da Merkez Bankası. Hem Merkez Bankası ile siyasileri zaman zaman karşı karşıya getiren de bu etkiler değil mi…

Ekonominin canlanması iyi güzel tabii ki, ama Merkez Bankası da hep temel görevinin fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olduğuna dikkati çekiyor. Ekonomi fazla canlanır gibi olduğunda ortaya çıkacak en belirgin etkinin enflasyonun hızlanması olduğu gerçeği de ortada. Zaten düşük olan tasarruf oranının reel faizin çok düşmesi hatta negatife inmesi yüzünden iyice gerilediği de bilinen bir gerçek.

İşte Merkez Bankası dengeyi tutturmaya, çaba gösteriyor.

Ama belki de Merkez Bankası’nın en zorlandığı konu ne enflasyonla mücadele, ne TL’nin değerini dengeli götürmek. En zor olanı öyle görünüyor ki, alınan bazı kararlar ya da alınmamakta olan bazı kararlar konusunda siyasileri ikna edebilmek…

 

mevduat_aktas.jpg

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar