Bankacılıkta karşılıklar, zorunlu mu sorunlu mu?

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Bankacı, İktisatçı Hikmet Kurnaz

Eskilerin Mevduat Munzam Karşılıkları dedikleri 2001 yı­lında zorunlu karşılıklar olarak ad­landırılan kanuni karşılıklar, kısa­ca TCMB’nin bankalardaki mev­duattan vergi gibi pay almasıdır. Basit bir matematik oranı olma­yıp, fiyat istikrarı için ekonominin ihtiyacı olan para miktarına göre hesap gerektiren bir orandır.

1929 Dünya Bunalımında banka iflasla­rının önüne geçmek ve ödeme güç­lerini korumak için bir çare olarak bulunmuştu. Ancak zamanla J. M. Keynes’in fikirleri doğrultusunda para politikası aracı olarak kulla­nılmaya başlandı. Bugün Basel kri­terleri çerçevesinde güçlü banka­cılık rolünü oynamaktan çok eko­nomide para arzı, kredi hacmi ve maliyetini belirlemede etkili ol­maktadır.

Zorunlu karşılıların kapsamı nasıl genişledi?

İlk defa 1933 yılında çıkarılan 2243 sayılı Mevduatı Koruma Ka­nunu’nda bankalar, topladıkları mevduatlarının belli bir kısmını kasalarında nakit tutmak zorun­daydılar.1936’da düzenlenen 2999 sayılı Bankalar Kanunu’nda ka­nuni karşılıklar kasa kolaylığı an­lamında umumi disponibilite ve munzam karşılıklar şeklinde bir ayrıma tabi tutulmuştu.

Karşılıkların para ve kredi po­litikası aracı olarak kullanılması fikri, 1983 yılına kadar 25 yıl yü­rürlükte kalan 7129 sayılı Banka­lar Kanunu ile olmuştur.

Kanun ile ayrıca karşılıkları be­lirlemek üzere aralarında Mer­kez Bankası başkanı da olan “Ban­ka Kredilerini Tanzim Komitesi” ihdas edilmişti. Komite, 1970 yı­lında çıkarılan 1211 saylı Merkez Bankası Kanunu ile tasfiye edildi. Görev ve yetkileri Merkez Banka­sı’na devredildi.

1983 yılında çıkarılan 70 sayılı Bankalar Hakkında KHK ve son­rasında 3182 sayılı Bankalar Ka­nunu ile mevduat türlerini ve vadelerini belirleme yet­kisi de Merkez Bankası’na devredildi.

5411 sayılı Bankacılık Ka­nunu ile bankaların likidite yeterliliğini belirleme mese­lesi BDDK’nın görev alanın­da ayrıca düzenlendiğinden, umumi disponibilite uygu­lamasına son verildi. Zorun­lu karşılık oranları para politikası aracı olarak Merkez Bankası’nın yetki ve sorumluluğuna bırakıldı.

Başlangıçta sadece mevduata uygulanan karşılık oranları, ban­kaların mevduat yanı sıra dış kredi ve repo gibi başka kaynaklara yö­nelmesi karşısında, zorunlu karşı­lığa tabi tutulacak yükümlülükle­rin kapsamı da genişletildi.

“Bankalar, TCMB kadar etkili”

1990’lara kadar aynı yılda kal­dırılan ithalat teminatlarıyla, 1983’deki 92 sayılı Kanun Hük­münde Kararname ile zorunlu kar­şılıklar, hiçbir amaç ve konunun finansmanı için kullanılamaz de­nilmesine karşın, para politikası­nı zayıflatan şekilde faiz destekle­rinde ve kamunun borçlanmasın­da kullanılmaya devam edilmişti.

Günümüzde TCMB, para politi­kası araçlarından en çok açık piya­sa işlemlerini kullanmakla birlik­te, ekonominin likiditesini kontrol etmek ve fiyat istikrarını sağlamak üzere zorunlu karşılıkları özellikle enflasyon ortamlarında yoğun şe­kilde kullanmaktadır.

Esasen zorunlu karşılıklar, ban­ka kredilerini, fiyatlarını ve kaydi para (banka parası) hacmini tayin­de önemli rol oynar.

Büyük sayılar kanunu ile çalışan bankalar kullandırdıkları kredi­lerden hesaplarında mevduat ola­rak kalan tutarları zorunlu karşı­lık oranı düştükten sonra halkın kredi talebine bağlı olarak yeniden krediye dönüştüren “sihirli” bir iş­leyiş döngüsüne sahiptirler. Kul­landırılan krediler üzerinden ya­ratılan bu mevduatlara kaydi para denilmektedir.

Dolayısıyla bankalar kaydi pa­ra yoluyla hem kredi hacmini hem para arzı büyüklüğünü yeniden be­lirlemede en az TCMB kadar belki de daha fazla etkilidirler.

“Finansal istikrar olmadan mal ve hizmet piyasalarında da istikrar olmaz”

Finansal istikrarın basitçe izle­nebileceği göstergelerinden biri de bankacılık sistemindeki istikrar­la da yakından ilişkili olan zorun­lu karşılık oranlarındaki değişme­lerdir. Bakıldığında sadece son bir yıl içinde zorunlu karşılıklar tam bir istikrarsızlık göstergesi olarak neredeyse her ay şu veya bu şekilde değiştirilmiş.

Hatırlıyorum da 1980’li yılların başlarıydı. 24 Ocak kararlarıyla ekonomi kurum ve kurallarıyla ye­niden dizayn edilmeye çalışılıyor­du. Para-Banka dersinde Orhan Hoca (Morgil) kanuni rezerv oran­larının sıklıkla değiştirilmesinin sakıncalarını halkın hükümetin politikalarına olan inandırıcılığı bağlamında değerlendirmişti.

Bankacılık sisteminin mevduat toplama iştahını da yakından ilgi­lendiren vade türlerine göre faklı zorunlu karşılık oranları uy­gulanması mevduatların va­delerini belirlemede rol oynar. Zorunlu karşılıklar sadece kredi hacminde değil, kredile­rin nicelik ve nitelik bakımın­dan sektörel dağılımını ve fi­yatlandırılmasını da belirle­mede önemli bir araçtır.

“15 yıl önce DÜNYA Gazetesi’nde anlatmıştım”

Nitekim DÜNYA Gazetesi An­kara Temsilcisi Ferit Parlak ile KGF’de görev yaptığım, sanırım 2009 yılındaki bir söyleşide ‘zo­runlu karşılıklar’ konusunda yeni bir paradigmaya ihtiyaç bulundu­ğunu kredi politikası aracı olarak da kullanılması halinde daha etkili olacağını tartışmıştık. Karşılıkları mahrum kalınan kredi kârı gibi gö­ren bankalar, kredi türlerine göre farklı karşılık oranları uygulanma­sı durumunda, sektörlere göre kre­di maliyetleri arasında faiz fark­ları oluşacağından faiz yüklerine göre sektörel bazlı kredi riski ta­yınlamasına gitmek zorunda kala­caklarından; karşılıklar üzerinden kredilerin sektörlere göre yönlen­dirilmesi konusunda, hep rahat­sızdırlar. 2022 yılında TCMB buna dönük sektör ve verimlilik analiz­leri yapmadan, bir yaklaşım baş­latmış, fakat sonuçları bakımın­dan pek etkili olmadı.

TCMB’nin karşılıklar politika­sı karşılık oranına göre para çar­panı etkisinde para arzını etkile­diği için para politikasını uygula­mada önemlidir. Bankaların kaydi para yaratma imkanını belirleyen önemli bir değişken olarak Mer­kez Bankası’nın para piyasasına müdahalesinde etkili bir araçtır. Klasik iktisat geleneğinde merkez bankalarının para ve kredi hacmi­ni tayinde en çok kullandığı araç kanuni karşılıklardır. Ancak gü­nümüz bankacılığında karşılık­lar politikasının etkisini özellikle enflasyona karşı kredi sıkılaştır­masında zayıflatan ve bankaların kaydi para yaratma tabanını geniş­leten banka/kredi kartları vb ye­ni finansal enstrümanlar bulun­maktadır.

“Bankalar kaydi para yaratmaya devam ediyor”

Bugün Türk bankacılığında kre­di kartlarının kredilerdeki payı %15’dir. Banka kartlarıyla birlik­te kredi kartlarının kaydi para ya­ratma etkisi bakımından en dikkat çeken yönü, enflasyon oranların­daki artışla beraber alışverişlerde kullanım oranındaki artıştır.

Giderek artan oranda gün­lük alışverişlerin vadesiz banka­lar mevduatı çıkarıldıktan sonra para arzının %10’u banka kartı ve kredi kartı vasıtasıyla gerçekleş­mektedir. Dolayısıyla bankalar bu büyüklük üzerinden halkın nakit tercihine de bağlı olarak mevduat çarpanı etkisinde kaydi para yarat­ma imkanı bulmuş oluyorlar. Enf­lasyona karşı politikalarda zorun­lu karşılıklar oranının gelenek­sel iktisat yaklaşımının ötesinde kredi kartlarının sağladığı parasal ikame oranını konjonktüre göre belirleyip örneğin %10’u baz taban kabul edip, bu oranın üzerinde ay­rıca bir oran belirlenmesi gerekli gibi durmaktadır.

Bugünün bankacılığında pa­ra arzı üzerinde söz sahibi sadece merkez bankaları değildir. Küre­sel sermayenin bankalararası ge­zip durduğu günümüzde krediler yoluyla para arzını artıran da ban­kalardır. Enflasyonla mücadele­de istikrarlı bir iktisadi büyümeyi rayına oturtamamış ve bankaların para çoğaltanı oranında kaydi para yaratma imkanı olduğu ekonomi­lerde faiz politikası da önemlidir. Tercih; istikrarlı mı ? Enflasyonist büyüme mi? Tercihi yapacak olan­lar para otoriteleri değil, iktidardır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar