Bankacılık sektöründeki yapısal değişim

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

Son haftalarda küresel konjonktür ve Türkiye ekonomisi gibi genel makro konular üzerinde çok yazdık. Okuyuculardan gelen istekler üzerine bu hafta daha özel bir konu seçtik. Bu hafta sizlere bankacılık sektöründeki yapısal değişimden bahsetmek istiyoruz.

Bankacılık sektörü ekonominin aynası gibidir. Bankacılar küresel ve ulusal konjonktüre fevkalade duyarlıdır. Ekonomik durumun iyi gittiğine inanıyorlarsa kredi hacimlerini artırırlar. Kredi portföyleri içinde küçük ve orta ölçekli işletmelerin payını yükseltirler.

Eğer işlerin kötü gittiğine inanıyorlarsa frene basarlar. Kredilerini büyütmekte seçici davranırlar. Olası bir dışsal şok karşısında zorlanacak küçük işletmelere verdikleri kredileri azaltırlar. Problemli krediler arttığı için bilançoları içinde büyük şirketlere verilen kredilerin ve devlet tahvillerinin payını artırırlar. 

Bankacılık sektörü 2008 yılına zor koşullarda girdi. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye ekonomisini destekleyen küresel rüzgarlar tersine döndü. Dünya ekonomisi büyümenin yavaşlamasına karşı enflasyonun yükseldiği, risk alma iştahının azaldığı bir konjonktüre girdi. 

Türkiye ekonomisi de küresel dalgalardan nasibini aldı. ABD kredi piyasalarında yaşanan kriz, Avrupa ekonomisini ve dolayısıyla Türkiye'nin ekonomik büyümesini aşağı çekti. Petrol ve gıda fiyatlarındaki artış enflasyonun hedefin çok üzerine çıkmasına neden oldu. Merkez Bankası enflasyon hedeflerini yükseltmek ve faiz silahını çekmek zorunda kaldı. İktidar partisinin kapatılması amacıyla açılan dava geleceğe yönelik belirsizliğin ve dolayısıyla piyasalardaki risk priminin daha da artmasına neden oldu.

Normal şartlar altında böyle bir ortamda bankacılık sektörünün risk alma iştahının azalması, kredi hacimlerindeki artışın yavaşlaması, problemli kredilerin artması, net faiz marjlarının artması beklenirdi. Oysa fiili durum çok farklı oldu.

Küresel ekonomide yaşanan dalgalanmalara, ekonomideki yavaşlamaya, enflasyondaki artışa, para politikasındaki sıkılaşmaya ve içerideki siyasal gerginliğe rağmen bankalar kredi hacimlerini artırmaya devam ettiler.

Haziran sonu itibarıyla kredi hacminin büyümesi sene başına göre %20, geçen yılın aynı dönemine göre %38.5 düzeyinde oldu. Buna karşı kredi kalitesinde tedirgin edici bir bozulma görülmedi. Küçük ve mikro ölçekli şirketlere verilen kredilerde ve bireysel kredilerde bir parça bozulma görüldü. Ama problemli kredilerin toplam kredilere oranı gerilemeye devam etti.

Aynı dönemde fonlama tarafına baktığımızda, mevduat artışının kredilerin çok gerisinde kaldığını görüyoruz. Mevduatın büyümesi sene başına göre %14, geçen yılın aynı dönemine göre %22 düzeyinde kaldı.  

Bankalar kredi büyümelerini toplam aktifler içinde menkul değerlere ayırdıkları payı azaltarak finanse etti. Kredilerin toplam aktifler içinde aldığı pay son 12 ay içinde %46'dan %52'ye çıktı. Buna karşı menkul değerlerin - ağırlıklı olarak devlet borçlanma senetlerinden oluşuyor- aktifler içindeki payı %31'den %26'ya geriledi. Bunun yanı sıra iştirak ve gayrimenkul satışları da büyümenin finansmanında yardımcı oldu.  

Bankacılık sektöründeki davranış değişikliğinin Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği yapısal değişimi gösterdiğine inanıyoruz. Türkiye ekonomisi kamunun borçlanma ihtiyacının azaldığı ve özel sektörün ekonomik büyümenin ana motoru haline geldiği sağlıklı bir süreçten geçiyor.

Türkiye ekonomisinin dışsal şoklara dayanıklılığı son yıllarda önemli ölçüde arttı. Kamunun borçlanma ihtiyacının azalması piyasaları rahatlattı. Özel sektörün dünya ekonomisiyle bütünleşmesinde önemli başarı sağlandı.

Türkiye ekonomisi ile ilgili orta vadeli iyimser beklentilerin artması bankacılık sektörünün geçmişten daha farklı davranmasını sağlıyor. Geçtiğimiz yıllarda güneşli havada verdiği şemsiyeyi yağmurda geri isteyen bankalar artık daha orta vadeli bir perspektifle davranıyorlar. Havalar nasıl olursa olsun ihtiyaç duyan güvenilir müşterilerine kredi sağlamaya devam ediyor.

Bize ayrılan yeri çok aştığımız için toparlayalım. Türkiye ekonomisindeki yavaşlama nedeniyle ve uygulanan sıkı para politikası nedeniyle yılın üçüncü çeyreğinde bankaların kredi hacmi büyümesinde bir yavaşlama görebiliriz. Ancak söz konusu yavaşlama geçici olacak. Türkiye ekonomisindeki değişim başta bankalar olmak üzere mali kesimin büyümesini gerektiriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Petrol şoku sonrası… 23 Eylül 2019
Ağlatma beni Arjantin… 02 Eylül 2019
Emin liman aranıyor… 26 Ağustos 2019