Bankacılığın sağlamlığı ekonominin sağlamlığıdır
Türkiye, 2001 krizinde 24 bankadan bir kısmını kapatıp sistem dışına çıkarak, bir kısmını fona devrederek, bazılarını birleştirerek sektörün yapısını güçlendirdi. 2000 yılı sonunda yüzde 7’ye gerilemiş olan bankacılık sektöründeki sermaye yeterlilik rasyosu, 2001 sonunda alınan bu önlemlerle yüzde 21’e yükseldi. Daha sonraki yıllar yükselmesini sürdürüp, 2004’te yüzde 33 seviyesine ulaştı. Ardından dört yıl dalgalı bir seyir izledikten sonra, son beş yılda sürekli gerileme göstererek yüzde 15 seviyesine indi.
2001 yılında ekonomiyi güçlendirme programımız içersinde bankacılık sektörünü güçlendirmemiz, 2008 yılında Amerika ve Avrupa başta olmak üzere bir çok ülkenin bankacılık ve finans sektöründe sorunlar yaşanır, birçok banka sistem dışına çıkarken, ülkemiz bankacılık sektöründe önemli hiçbir sorun yaşanmadı. Bankacılık sektörünün sağlam yapısı, krizin ülkemizde diğer ülkelere göre daha rahat atlatılması sonucunu da beraberinde getirdi.
Arkadaşımız Talip Aktaş’ın araştırma haberinde son dönemdeki olumsuz sinyal veren durum ortaya konulurken şöyle deniliyor:
“Türk bankacılık sektöründe aktif büyüklüğü kesintisiz devam ederken bir yandan karlılık, bir yandan sermaye yeterlik oranlarında yaşanan düşüş trendi hızlandı. 2013 yılı sonunda, beş yıl öncesine göre attif karlılığı yüzde 46’dan yüzde 43’e indi, sermaye yeterliliği yüzde 24 oranında eridi. Sektörün net faiz marji da daraldı. 2009-2013 arasındaki dönemde bankaların sermaye yeterliği oranında dörtte birden fazla, serbest sermayelerinde ise üçte bir oranında düşüş kaydedildi.”
Bu da bankacılık sektörümüzün son yıllarda hızlı fakat giderek karı azalarak büyüdüğü sonucunu ortaya koyuyor. Bu tabloda özellikle son yıllarda dışardan daha fazla ucuz fon kullanmanın sektörde arttığını, bunun içeride krediye dönüştürüldüğünü görüyoruz. Bunun sonucunda sektörde kredi riski artarken, karlılık düştüğü için, öz sermayelerde gerileme olduğu ortaya çıkıyor. Sermaye yeterlik rasyosu da sürekli aşağıya doğru bir yön izliyor...
Bankaların kredi, piyasa ve operasyonel risklerini karşılayacak sermaye yapılarını anlatan, özkaynakların toplam risklere oranını ifade eden, sermaye yeterlik rasyolarında ortaya çıkan bu oran, her ne kadar Basel III’ün yüzde 8’lik kriterinin epey üzerinde olmasına karşın, Basel II’nin yüzde 12’lik kriterine epey yaklaşmış durumda.
BDDK bu olumsuzluğu gördüğü için, bunu 2014 Mart raporunda ele alıyor. Bankacılık sektörünün özkaynaklarının 202 milyar TL düzeyiyle pasiflerinin yüzde 11.3 düzeyinde olduğunu belirterek, sektörün dönem karlarının bünyede bırakılmasını teşvik yönünde kararını açıklıyor. Bunun özkaynaklarda artışa neden olduğunu bilgisine de raporda yer veriliyor.
Bankacılık ve finans sektörlerinin yapılarının sağlam olmayan dönemlerde yaşanan krizlerde payanda olamadığını, çeşitli dönemlerde yaşadığımız krizlerde gördük. 2001 sonrasında bankacılık sektörünü güçlendirmemizin 2008 krizindeki olumlu etkisini de hep birlikte yaşadık.
O nedenle son yıllarda sürekli yeni yaptırımlarla yüklenilen, sıkıştırılan sektörün içinde bulunduğu durumun olumsuzluklar içerdiğini de arkadaşımız Talip Aktaş’ın haberindeki bilgilerden öğreniyoruz. Unutmamamız gerekir, sağlam bankacılık sektörü, krizlerden çıkmamızın en önemli payandasıdır...
Birinci sayfa özeti: 2001 yılında birleştirmeler, fona alınmalar ve kapatmalarla güçlenen bankacılık sektörü, 2008 krizini rahat atlatmamızda önemli rol oynadı. Ancak, sektör son 5 yılda birbiri ardından alınan yaptırım kararlarıyla büyürken, sermaye yeterlik rasyosu sürekli aşağıya iniyor ve karlılıkları azalıyor.