Banka kredileri ne kadar sınırlandırılabilir?

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Babacan geçen hafta sonu, "2011 yılında enflasyon muhtemelen yüzde 6-7 arasında gerçekleşebilir. Milli gelir yüzde 4-5 oranında büyür ise cari fiyatla gelir yüzde 11-12 oranında artacak demektir.

Gelir cari fiyatla yüzde 11-12 artarken banka kredileri yüzde 20-25'in üzerinde büyür ise enflasyon artar" dedi.

Ve de ekledi "Bir yanda kendi hayvancılığımızı koruyacağız, bir yanda içeride fiyatların artmasını önleyeceğiz. Türkiye'nin 30-35 TL'ye bir kilo kıymanın satıldığı bir ülke olmasını istemiyoruz."

Sayın Babacan ekonominin kaptanı. Her söylediği önemli. Yalnız enflasyon-üretim-kredi konusunda kurduğu ilişkide bazı yanlışlar var.

Türkiye'de halkın satın alma gücü fazla olduğu için veya halk bankalardan kolaylıkla tüketici kredisi olduğu için ete olan talep hızla artıyor, bunun sonucu olarak da kıyma fiyatları yükseliyor diye düşünmek yanlış olur.

Tersine hayvancılar yeterli üretim yapamadıkları için, halkın gelirinin sınırlı artmasına rağmen et fiyatları yükseliyor.

Kıymanın kilosunun 30-35 TL'ye satılmaması için hayvancıların daha çok hayvan beslemeleri gerekiyor. Et üretiminin artırılması gerekiyor. Hayvancıların yatırımları ile üretimlerinin kredi ile desteklenmesi gerekiyor.

Bu bir örnek. Aynı örneği her türlü mal ve hizmet üretimine yaymak mümkündür.

İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, "Kredi deyince bütün kredileri aynı kapsamda ele almak doğru değildir. Keşke kredi artışında yüzde 25'i geçsek. Ama tüketim amaçlı değil, üretim amaçlı kredilerde geçsek" diyor.

Sayın Özince işin özüne dokunuyor. Sayın Babacan eğer 2010 yılında tüketici kredilerindeki 41 milyar TL artışın zararlı olduğu inancını taşıyor ise tüketici kredilerindeki artışı sınırlayacak tedbirler ortaya koyabilir. Ama üretime dönük sınırlamalardan kaçınabilir.

Anlaşıldığı kadarı ile Sayın Babacan'ın endişesi enflasyon kadar, artan talebin, hızlı büyümenin döviz talebini artırması ve cari açığı büyütmesidir. Bu endişe ile sadece talebe dönük değil, üretime dönük sınırlamalar da gündeme geliyor.

Bu konuda krizden çıkmaya çalışan Batı ülkeleri ile Türkiye arasında bir ayrışım ortaya çıkıyor.

Krizden çıkma arayışındaki ülkeler yavaşlayan tüketimi canlandırmaya, bankaları daha çok kredi vererek yatırım ve üretimi artırmaya zorluyor.

Biz ise 2010 yılında krizden çıkmanın sevinci ile tüketimi de üretimi de frenleme arayışına girdik.

Krizden nasıl çıkılır? Üretici krizde kaybettiği pazarlara tekrar girer. Kaybettiği müşterilere tekrar kavuşur. Pazarda daha çok pay almak, daha çok müşteri elde etmek için sistemini kurar. Çalıştırır. Yeni taahhütlere girer. Yeni siparişler alır.

İşte tam bu safhada ekonominin patronları "Üretimi yavaşlat. Bankalara emir verdik kredilerinizi de sınırlayacaklar" der ise üretici ne yapar? Taahhütlerini nasıl yerine getirir,siparişlerini nasıl karşılar. Yola çıkmış üreticiye, yatırımcıya, hızlı gidiyorsun,dur biraz denilince sistem nasıl ayakta kalır? Bunları tartışmak gerekir.

Tabii ki hedef ekonomide istikrardır. Ekonomiyi yönetenler risklerden çekindiklerinden firene basıyorlar ama firene basmanın getireceği riskler de acaba gerekli şekilde dikkate alınıyor mu?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018