Balonsuz büyüyecek ekonomilerin bayrak yarışı
Bayraklı koşusunu yeni yarıştığında dünya
düşes bir yana, düşkün bir yana
tâkatsiz düşmüş, yarılmıştı iki yana.
Bir kenar semt kadar kimsesizdi zengin
kulüpler artık
loğ tutmaz dertlerini damlardan sızdırıyorlardı.
Kurumaz izanları, kurnaz akılların tamâhından yılgın
hergüne yeni bir dert bağladıkça, inim inim
inliyorlardı.
Kriz böylesine derin ve belirsizliklerle örülmüş olunca, her evrede yeni sorunlara aralanıyor kapımız. İşte bu haftanın gündemi FED'in politika faiz oranı kararı. Oranın kendisinden çok, kriz yönetim politikası anlamında açıklayacakları merak ediliyoruz. Politika faiz oranları nelerden etkilenir ve neleri etkiler sorusu (John H. Cochrane), iki farklı temel görüş ekseninde şekilleniyor.
1) Baz teoriler:
A) Makro veriler
aa) Tüketim ve ilgili riskler
ab) Mevcudu koruyan riskler
ac) Yatırımlar, üretimler
ad) Denge
B) Davranışsal beklentiler
C) Finans;
2) İhtilaflar:
a) Piyasa riskleri
b) Fonlama yetenekleri
c) Likidite.
Gelişen ülkelere fon girişleri; pazarları büyüdükçe, daha çok sermayeyi absorbe edecek şekildedir. Bu krizin dört yılında taban, 2009 ortasında gerçekleşti. 2009 ortasıyla Kasım 2010 arasındaki dönemde, 10 yıllık hazine bonosunda faiz; Kore'de 100bp, Brezilya'da 200bp, Endonezya'da 350bp, Türkiye'deyse 500bp'lık geriledi. Hükümetlerin borçlanma maliyetleriyle şirketlerin sermaye giderleri hızla geriledi. Likidite sıkışıklığına ve güven kaybın başka çözüm yoktu; düşük faiz oranlarıyla günü kurtarmak gerekiyordu. Dünü kurtardık. Peki bugün ve yarın? Çin, dünya metal fiyatları üzerinde doğrudan etkiliydi. Çin, geçmiş 11 yılda ortalama girdi talebini, olağanüstü artırdı. Demir cevherinde (ton) %21, bakırda %17, aleminyumda %14, mangaznezde %17 ve kromda %20 yıllık ortalama artış sağlandı. Metal fiyatlarının önümüzde dönemde seyrini, sadece Çin'in toplam üretimi belirlemeyecek. 1972'den bu yana politika faiz oranını incelendiğinde; %5-%10'a grubunun hakimiyeti kazanıyor. Oysa 2008 sonrasındaki faiz politikamız, 2000 yılı "dot com"krizini öykünüyor. Krizde bundan sonraki evre, koltuklarımızın altında ikişer koltukla ilerlemek olacak. Bir tarafta yüksek enflasyon riskiyle işsizliği, öbür taraftaysa artan bütçe açıklarıyla dış borç yükünü taşıyacağız.
FED ve ECB'nin faiz kararları; %55'den %75'e yükselmiş olan Çin'in ithalata bağımlı emtia talebi; Japonya'nın yeniden yapılanma süreci ve -en önemlisi de- "sürdürülebilir küresel büyüme" önümüzdeki dönemde etkili olacak.
Bayrak yarışında, gelişmişlerden bayrağı henüz teslim alan gelişen ülkeler, bitiş çizgisine tempoyu düşürmeden koşmak zorundalar. Bu yarış, sadece dünya ekonomisinin geleceğini belirlemekle kalmayacak, aynı zamanda bir sonraki krizin derinliğini ve vadesini de tanımlayacak.