Balkan duvarını nasıl yıkarız?
KÜRESEL BAKIŞ / Murat YÜLEK [email protected] Geçen hafta, Türkiye ile Balkanlar arasında 1878 sonrasında oluşan "duvarın" maalesef hâlâ ayakta olduğunu yazmış ve Balkan entelektüellerinin Türkiye'nin Balkan siyaset ve ekonomisinde (potansiyeline göre) "olmadığının" altını çizmiştim. Bu arada Türkiye, Kosova'yı ilk tanıyan ülkelerden birisi oldu. Bu, "sinyal" etkisi açısından olumlu bir gelişme. Çankaya Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ramazan Gözen gibi uluslararası ilişkiler uzmanları ise Türkiye'nin siyasetinin bölge Ortodokslar'ının (özellikle Sırplar) müzmin Türkiye aleyhtarlığını hatırlatarak tansiyonu düşürücü politikalar ve düşük profilli mecraları kullanması gerektiğini söylüyor. Türkiye'nin Balkanlar'daki siyasi politikası, ekonomik ticari ve kültürel sahalardaki "soft" politikalarla koordineli geliştirilmeli ve uygulanmalı. Bu sayede Türkiye'nin bu ülkelerde değişik alanlarda devamlı gündemde olması sağlanmalı. Uygulanacak politika demetinin önemli unsurları arasında aşağıdakiler mutlaka olmalı: .Yatırım ve ticaret ilişkileri geliştirilmeli. Türkiye'nin bölgeye ihracat ve ithalatı son derece sınırlı ancak potansiyel büyük. Almanya, Avusturya, Yunanistan, gibi ekonomilerle birlikte Slovenya gibi daha küçük ekonomiler de bölgedeki yatırımlarını artırıyor. Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi'nden Balkan uzmanı Erhan Türbedar pazarı küçük ülkelerden kurulu büyük bir bölge olarak görmek gerektiğini söylüyor ve haklı. Türkiye'nin bölgedeki yatırımlarının ağırlığı şu anda Bulgaristan ve Romanya'da. Bunun yayılması gerekiyor. Örneğin Bosna'daki Zenica Demir-Çelik Tesisleri'nin özelleştirilme sürecinde Mittal alacağına ERDEMİR alabilmiş olsaydı, Türkiye açısından Bosna'nın merkezinde bir "Ereğli" daha ortaya çıkmış olacaktı. THY'nin şu sıralarda görüşmelerde olduğunu duyduğumuz Bosna Havayolları'nı satın alması süreci hızlandırılmalı. Hayat Grubu ve Şişecam'ın yaptığı yatırımlar artırılmalı. .Türkiye'de bir Balkan Araştırma Merkezi kurulmalı. Bölgeyle olan ilişkilerin altyapısını sağlanması ve Türkiye'de Balkan uzmanlarının yetişmesi açısından böyle bir merkezin kurulması son derece önemli. .Kültürel ilişkiler güçlendirilmeli. Eser tercümeleri, karşılıklı sergi ve konferanslar, Balkan sanatçılarının Türkiye'ye davet edilmesi, Türk sanatçıların bölgeye gönderilmesi, ortak film projeleri, Türk film yapımlarının Balkanlar'da vizyona sunulması, TV yayınları gibi çok geniş sahalarda işbirliği gerekli. Bu arada, bölgede Türkçe öğrenimi desteklenmeli (Bölgedeki tüm dillerde Türkçe kelimeler kullanılıyor ancak gittikçe de azalıyor). Ayrıda, bu ülkelerde gittikçe ortadan kalkan Osmanlı kültürel mirası korunmalı. .Eğitim ilişkileri geliştirilmeli. Balkan öğrencilerine verilen Türkiye'de okuma bursları son derece önemli ve olabildiğince artırılmalı. Savaşta öksüz kalmış Boşnaklar başta olmak üzere, annesiz babasız çocukların (Türkiye'de veya kendi ülkelerinde) eğitimi teşvik edilmeli. .Bilimsel ilişkiler geliştirilmeli: Üniversitelerarası ilişkiler, karşılıklı düzenlenen konferanslar, öğrenci ve öğretim üyesi değişimleri, ortak projeler gibi araçlarla geliştirilmeli. .TİKA'nın bütçesi artırılmalı. TİKA birçok ülkede bizzat şahit olduğum gibi Bosna'da da fedakarca çalışıyor. Ancak elindeki mütevazı bütçe sebebiyle etkinliği düşüyor. Tekrar edelim. Türkiye'nin Balkanlar'da tarihi sorumlulukları var. Diğer taraftan mevcut "siyasi vakum" Türkiye'ye bölgedeki istikrarın güçlenmesi için hem bir görev veriyor hem de siyasi/ekonomik altın bir fırsat sunuyor. İşte bu süreçte "soft" araçların etkin kullanılması gerekiyor. Tabii görev devlet kurumları kadar halkımıza ve sivil toplum örgütlerine de düşüyor.