Balık, tavuk ve siyaset...
Selçuk Yaşar...
Yaşar Topluluğu Onursal Başkanı...
Duayen iş adamı...
Mektup yazmış, gönderdi...
Bütün ekonomi gazetecileri bilir...
Sanayide, gıdada, birçok ilke imza atmış
Selçuk Yaşar için bir konu her zaman önemli olmuştur...
Hassastır, o konuda...
Dava edinmiştir kendine...
1984 yılında ilk çipura ve levrek üretim tesisini o kurmuştu.
Çeşme-Ildır'da...
Çamlı Deniz Ürünleri AŞ faaliyetlerini geliştirerek sürdürüyor...
Sayın Yaşar, özetle şöyle diyor mektubunda:
"Türkiye sadece üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke değil.
Akarsuları, doğal gölleri, baraj gölleri ile son derece zengin bir su ürünleri potansiyeline sahip.
Su ürünleri yetiştiriciliği son derece önemli bir ekonomik zenginlik.
Ancak çok zor koşullar altında sürdürülüyor.
Üreticiler pek çok bürokratik sorunla karşı karşıya...
Örneğin çipura ve levrek üreticilerinin besi tesislerinin "en yakın kara parçasından 1.1
kilometre uzaklıkta faaliyetlerini sürdürmeleri” isteniyor.
Yönetmelikteki ifade "kıyıdan 1.1 km olarak” değiştirilse...
Pek çok su ürünleri kuruluşu rahatlar.
Çünkü eğer çevrenizde küçücük bir ada dahi olsa...
Ve de yönetmelik gereği kıyıya en uzak noktadaki ada temel alındığından
Tesisler kıyıdan 3 kilometre uzakta konuşlanmak zorunda kalıyor...”
Birçok başka konuya da değiniliyor mektupta:
Çevre kirliliğinin önlenmesi...
Denizlerimiz, göllerimiz ve akarsularımızın korunması...
Buralardan elde edilen su ürünlerinin
insan sağlığına yararları...
Sorunları bir bir sıralıyor Selçuk Yaşar...
Önerisi ise net:
Su ürünleri sektörü milli bir politika olarak planlanmalı...
Bir devlet politikası...
Aynen Avrupa ülkelerinde olduğu gibi...
Tarım-Gıda ve Balıkçılık Bakanlığı kurulmalı...
Sektör tek bir yasal çatı altında toplanmalı...
Dünyadan örnekler de veriyor mektubunda Yaşar:
Fransa; Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı
Danimarka; Gıda, Tarım ve Balıkçılık
Bakanlığı...
İspanya; Tarım, Balıkçılık ve Gıda
Bakanlığı...
Emre Bor...
Şeker Piliç'in dinamik Genel Müdür
Yardımcısı...
Şeker Piliç yatırımcı bir şirket...
Son 3 yılda 60 milyon liralık yatırım yapmış...
Yem fabrikasını büyütmüş...
Günlük 320 binin üzerinde tavuk işleme kapasitesi var...
Geçen yıl yüzde 40 büyümüştü...
Bu sene de hedefleri iddialı...
Üretimini yılda 100 bin tona çıkaracak...
Geçen yıl 300 milyon lira olan cirosunu da
400 milyon liraya...
Türkiye'nin en başarılı gıda şirketlerinden biri...
Sadece ben söylemiyorum...
Dünya Gıda Günü'nde Tarım Bakanı
Mehdi Eker de ödüllerini başarıları nedeniyle vermiş...
Neyse, Emre Bor'la bunları konuşurken,
konu döndü dolaştı sektörde teknoloji kullanımına geldi...
Bu alanda faaliyet gösteren birçok şirket
gibi Şeker Piliç'in de tesisleri son derece modern...
Avrupa'dan farkı yok...
Hatta daha da ileri...
Üretimde dünyadaki son teknoloji kullanılıyor...
Tıpkı biraz önce bahsettiğimiz Yaşar
Grubu'na ait Çamlı Deniz Ürünleri gibi..
Fakat ne yalan söyleyeyim, konuşmamız sırasında öğrendiğim şey duyduğum
sevinci fena halde törpüledi...
Bütün bu modern tesislerde yapılan üretim ithalata dayalı...
Çünkü Türkiye bu üretimi gerçekleştirmesi için gerekli anaç tavuğu ithal ediyor...
Ve bunu dışarıda daha ucuz olduğu için filan değil...
Zorunluluktan yapıyor...
Sadece Şeker Piliç mi?
Tavuk üreten bütün firmalar aynı durumda...
En az maliyetle, en yüksek et verimini
sağlayacak tavuklar için buna uygun anaç tavuklara ihtiyaç var.
Ama o anaç tavukları biz yetiştirmemişiz...
Amerika, Fransa, Almanya, Hollanda ve
İngiltere gibi gelişmiş ülkeler yetiştirmiş...
Türkiye de damızlık ihtiyacını o ülkelerden karşılıyor...
Yani Türkiye'nin tavuk üretimi dahi dışa bağımlı...
Genetiği geliştiren, programlayan, şifreyi de koyuyor...
Siz üretmek için yeniden ve yeniden ithal
etmek zorundasınız...
Kocatepe Üniversitesi Veterinerlik
Fakültesi Zootekni Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erol Şengör şöyle açıklıyor bu durumu:
İthal edilen anaç tavuklardan elde edilen yumurtalar kuluçkaya yatırıldığında
genlerde açılım meydana geldiği ve verim alınamadığı için ithalat her yıl tekrarlanıyor...
Yani genetik olarak anaç tavuğu geliştiren, programlayan, şifreyi de koyuyor...
İstediği gibi de kilitliyor...
Buyrun çözebilirseniz çözün...
Siz, işi önemsemeyip, araştırmageliştirmesine para ve emek
harcamadığınız, kısacası kendi anaç tavuğunuzu kendiniz yetiştirmediğiniz zaman,
başkasının kapısını çalacaksınız...
El mecbur...
Emre Bor, ABD'de, Iowa'da bu konuda staj yapmış...
Anaç tavukların nasıl geliştirildiğini izlemiş...
"Elektrikli otomobil üretmek gibi bir proje bu” diyor...
"Türkiye'nin kendi otomobil markasını üretmesi” gibi...
"Para lazım...
Sabır lazım...
Tek tek firmaların kolayca altından
kalkabileceği bir proje değil...
Devlet politikası lazım...
Ama yaparsanız Türkiye önemli bir avantaj
elde eder...
Üstelik sadece iç pazarla sınırlı kalmaz
etkileri...
Ortadoğu'ya, Afrika'ya, dünyada kim
isterse satarız...”
Şimdilik işin hamallığı bizde...
Katma değer onlarda...
Emre Bor, birim başına kazanılan para
"mukayese bile edilemez” diyor...
Bir anaç tavuğun tanesi ise 3.5 Euro...
Daha doğrusu anaç tavuk olmak üzere
ithal edilen civcivlerin...
Yani Türkiye dört tavuk fiyatına bir civciv
ithal ediyor...
Şeker Piliç'in yıllık anaç tavuk ithalatı 200
bin adet ...
Ortalama kabul ettiğinizde, yurtdışına
sadece anaç tavuk ithalatından giden para
20 milyon doların üzerinde...
Önceki hafta OSTİM'le ilgili yazımızda
Başkan Orhan Aydın'ın cari açıkla
mücadelesini yazmıştık...
Ne diyordu Orhan Aydın?
Ülkemizde yerli üretimin önündeki
engelleri çarpıcı bir örnekle anlatırken:
"Bütün büyük şehirlerimize metro lazım
mı?
Lazım...
Neden kendimiz yapamıyoruz?
Belediyelerimiz diyor ki, bana metro
lazım...
Üniversite diyor ki, ben bunu
tasarlayabilirim...
Sanayi diyor ki, ben bunu üretebilirim...
Biz de hükümete diyoruz ki,
Metromuzu kendimiz yapabiliriz.
Ama gelin görün ki,
‘Haydi yapalım, kendi metromuza binelim'
dediğimizde bir arpa boyu gidemiyoruz.
Sanki görünmez bir el giriyor devreye,
tıkanıyoruz.
Diyorlar ki, ‘İhale kanunu var...
Söyle bakalım, sen daha önce metro
yaptın mı?'
Yok, yapmadık. İşte şimdi yapacağız...
‘Olmaz' diyorlar, ‘senin metron bir yerde
çalışmıyor...'
Ne oluyor?
İthalata mahkum oluyoruz...
Sadece satın almacı oluyoruz...
O zaman metroya binme hakkımız
nereden doğuyor?
Bizim at arabasına binmemiz lazım...
Çünkü metroya binmeyi hak etmiyoruz”
Balık...
Tavuk...
At arabası...
Peki, başlığımıza dönersek, siyaset bunun
neresinde?
Aslına bakarsanız her yerinde...
Siyaset, biliyorsunuz, "seyis” kelimesinden
türeme...
Seyis, Arapça "at bakıcısı” demek...
Siyaset de, genel olarak, devlet işlerini
yürütme sanatıyla ilgili görüş ve anlayışı
ifade ediyor.
Siyasette tercihler önemli...
Neye öncelik verileceği önemli...
Örneğin cari açığa karşı alınan/alınacak
tavır bir siyaset...
İşte bugün manşetimizde...
Türkiye büyüyen cari açıktan kurtulmalı
mı?
İthalatta nasıl bir siyaset izlemeli?
Yerli ürünü desteklemeli mi?
Destekleyecekse nasıl?
Çok uzatmayayım...
Anaç tavuğu bile ithal etmekten kurtulmak
için siyasete ihtiyaç var...
Tarım dedik, hayvancılık dedik, üretim
dedik...
Çevreye etkilerinden bahsetmedik bile...
Oysa o da siyaset...
Türkiye seçime gidiyor...
12 Haziran'da genel seçimler yapılacak...
Dün aday listeleri açıklandı...
Bu süreçte, gazeteniz DÜNYA da yeni
hazırlıklar içinde...
Seçimleri fırsat bilerek, Türkiye'nin önünde
duran sorunların tartışılacağı bir platform
oluşturuyoruz...
Bir "seçim gazetesi”...
Yine bağımsız ve tarafsız bir bakışla...
Tüm partilerin, Türkiye'nin sorunlarına
ilişkin çözüm önerilerini aktaran yepyeni bir
platform...
Ve bu platformda, özellikle ekonomiyi öne
çıkarmak istiyoruz...
El birliği ile...
Bu konuda, söyleyecek sözü olan, önerisi
olan okurlarımızın da desteğini
bekliyoruz...
Çünkü iyi biliyoruz ki, onların da, bizler gibi,
ekonomik konuların daima gündemin arka
sıralarına itilmesine gönlü razı değil...
Çünkü biliyoruz ki, ekonomiyle siyaset
arasındaki fay hattının ürettiği gerilimi
azaltmak bütün toplumun yararına...
Bizim de siyasetimiz bu...