Balığın getirdiği eğlence
Balık ve müzik
Adam elindeki oltayı denize atmıştı. Ama balık çıkacağından belli ki pek umudu yoktu. Elinde cep telefonu vardı. Cep telefonundaki radyoyu açmıştı. Bir türkü dinliyordu. Sanırım ilk kez almıştı eline oltayı. İhtimal sadece türkü dinliyordu; balık tutma, türkünün yanında çerezdi. Adamın yanında balık tutan genç kavramıştı olayı. Gülerek takıldı müzikli adama "Öyle balık tutulmaz Abi. Gelmez bu sese balık." Adam sesini çıkarmadı "Ağzı olan konuşur" der gibi baktı sadece. Biraz da mahzun baktı. Hani tarih derslerimizde anlatılırdı. Bir Türk soyu göçerken bir savaşın ortasına düşer. İki ordu kapışmıştır. Birisi zayıf, birisi güçlüdür. Ve bizimkiler tabii zayıf tarafa yardım ederler ve güçlüyü yenerler. (Bu kez bizimkilerden daha şövalye birisi çıkıp, zayıf kalan eski güçlü tarafa neden yardım etmedi diye düşünmüşümdür.) Ben de damarlarımda dolaşan kanın etkisi ile zayıf kalan adama yardım etmek istedim. "Bu sese gelmez diyorsunuz. Ne biliyorsunuz? Belki müzik seven balıklar gelir" dedim. Bunun üzerine bir dördüncü kişi ortadan girdi lafa. "Balıklar genç ve modern. Müzik sever belki balıklar ama bu müziği değil. Buna gelse gelse hamsi gelir" dedi.
Lafı fazla uzatmadım. Türküleri savunmak bana kalmamıştı. "Belki" üstüne yapılan güzel bir fanteziyi ciddi bir tartışma ile bozmak istemedim. Gülüştük hep birlikte. Türkü dinleyip, balık tutar gibi yapan adam da güldü. Herhalde balık tutmamasının nedenini türküye bağlamak adamın kolayına gitmişti.
Delikanlının açılımı
Delikanlı hazırlıklı gelmişti. Çaput kilimini 4-5 kat yapmış, ona oturmuştu. Oltasını da oturduğu yerden denize sallamıştı. Eli oltada, gözü parka gelenlerdeydi. Yanından geçerken göz göze geldik. "Günaydın delikanlı, rasgele" dedim. Sonra da ekledim. "Maşallah hazırlıklı gelmişsin, kilim falan, tam teşekküllü yani". Delikanlı sosyal birisi çıktı, konuştu. Kilimden yana dertli idi. "Sormayın onu, valide tutuşturdu elime evden çıkarken. Hava soğuk. Yere falan oturma hasta olursun. Üşütürsün sonra dedi. Ve de aklınca korkuttu beni. Bak üşütürsen, çocuğun da olmaz sonra" dedi. Ben hemen annenin yanında yer aldım. "Anneleri kırmamalı. Hem çocuk konusunda haklı olabilir" diye takıldım. Delikanlı güldü, "Evet çocuk konusu önemli. Büyüklerimiz en az 3 çocuk diyor. Üç çocuk için gayret ederiz de, her üniversiteyi bitiren iş sahibi olur diye bir kural da yok diyorlar" arkasından. Bu yıl üniversiteyi bitirdim, iş bulamadım. Artık balık tutarak bakacağız herhalde 3 artı çocuğa." Delikanlı da modaya uymuş, açılımını bu şekilde yapmıştı.
Oltanın işlevi
Bunlar da grup halinde gelmişlerdi. Eskiden "Patlat dokuz kişiye bir gazoz" edebiyatı vardı. Bunlar da "Getir dokuz kişiye bir olta" misali tek olta çevresinde epey kalabalıktılar. Oltayı tutan bir kişi idi, ama çevrede danışmanları çoktu. Bir de amigoluk görevi yapıyorlardı. Kahveye gideceklerine, açık havaya gelmişler, Boğaz'da eğleniyorlardı. Birden "Çek abi, çek" sesleri yükseldi. Oltaya balık vurmuştu. Ben de durdum baktım. Minicik bir gümüş balığı, takımın büyük tezahüratı eşliğinde yukarı çekildi. Bir minik balık bu kadar kişiyi mutlu etmişti. Ben de sevinçlerine ortak olmak istedim. "Rasgele, ne çıkıyor bugünlerde Boğaz'dan?" dedim. Belli ki takımın Bay Karamsar'ı idi, hemen lafı yetiştirdi "Gümüş". Sesi biraz da balığı küçümsemiş gibiydi. Takımın lideri atıldı, "Gümüş tabii, altın çıkacak değil ya... Eğleniyoruz oğlum" dedi.
Ben yanlarından ayrılırken onlar Bay Karamsar'ın üstüne çökmüşlerdi, "Sen hiç gümüş yedin mi? Ye de gör. Hatta sana vermeyelim" sesleri geliyordu. Bir olta bu kadar kişiyi eğlendiriyordu. Yeter ki, eğlenmek arzusu olsun içinde.
Sonuç
Kuzguncuk Parkı'nda yürüyerek günlük sporumu yapmaya çalışıyorum. Bu bir saatlik yürüyüşümde değişik insanlarla karşılaşıyorum. Yukarıdaki üç öykü o insanların öyküsü. Yaşama bir kepçe daldırılmış, bir örnek alınıp parka konulmuş sanki. Burası Türkiye'nin bir bölümünün modeli. Gözlemek ve konuşmak gerek. Ve göreceksiniz ki, halkımız kendi çapında filozof da..
Parkta balık çevresinde ekonomik bir yapı da oluşmuş. Olta kiraya verenler, balık tutma malzemesi satanlar var. Hizmet ayağınıza gelmiş. Bu kadar kişi olur da çay içilmez olur mu. Tüplü ocağı ile çay yapıp bunu satan birileri de oluyor. Çay olur da simit olmaz mı? Simitçi de uğruyor. Mevsimine gör mısırcı da. Açık havada balık ekonomisi bu.
Yolunuz düşerse uğrayın parkımıza. Görün ülkenin bir kesimini. İşiniz yoksa da eğlenceniz olur. Hem de bedava…