Bakış açılarının değişmesi gereği kapıyı çalıyor!
Bu haftanın ilk yarısında yaşanan biri yerel ve diğeri küresel iki gelişme, finansal piyasaları fazlası ile gerdi ve geleceğe yönelik beklentilerin olumsuzlaşmasına sebep oldu. Ayrıca iyimser senaryoların üzerine inşa edildiği temel varsayımlar konusunda gerçekçi olunamadığının açığa çıkması, riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesinde etkili oldu. İçeride ise yerleşiklerin ve kurumsal yapının direncinin, azalan olanaklar ve yükselen risk algısı nedenleri ile yeterli olamadığı gözlendi.
Geride bıraktığımız hafta genelinde, piyasaların kısmen sakinleşmeye başladığına tanık olmuştuk; geleceğe yönelik tüm beklentilerin olumsuzlaşmasına sebep olan Haziran ayı enflasyon rakamları bile kısa vadeden öteye piyasalarda belirleyici olamamıştı. Yabancı yatırımcılar, küresel koşulların da izin vermesi sayesinde bekle-gör eğiliminde kalmıştı. Finansal yapımız ise, umudu yaşatmak ve beklentilerin bozulmasını terse çevirmek adına aşırı iyimser varsayımlara sarılarak piyasa yapmaya çalışmış, kimsenin almak istemediği riskleri almıştı. Bu haftanın ilk gününde piyasaların iyimserliği seçim sonrasının zirvesine ulaşmıştı; Türk Lirası kayıplarını geri alıyordu, Hazine ihalelerine katılım yeterliydi ve iyimser tohumlar ekme eğilimi güçlü idi.
İyimserlerin hayal kırıklığı, Pazartesi günü bazı düzenlemelerin açıklanmaya başlaması ile boy verdi; para otoritemizin yetkililerine ilişkin düzenlemeler, yabancı yatırımcıları riskten kaçınma yönünde harekete geçirmeye başladı! Yeni Rejimin ilk hükümetinin üyelerinin açıklanması ile birlikte hava bozuldu. Daha önce Türkiye riski almış olan yabancı yatırımcılar, risklerini azaltmak üzere harekete geçince yerleşiklerin azalan direnci olumsuz eğilimlerin sahne almasını engelleyemedi. Dolar kuru yirmi dört saat içinde yüzde 5’i aşan oranda yükseldi, Salı günü yapılan Hazine ihalelerine katılım belirgin şekilde zayıfladı ve faizler seri bir şekilde yükseldi, beklentiler ve moraller bozuldu. Diğer gelişen ekonomiler konusunda ek bir olumsuzluk yaşanmazken, biz seri bir şekilde olumsuz ayrışmaya başladık.
“Riskten kaçınma ateşkesi bitti”
Çarşamba günü, diğer gelişen ekonomiler de sarsılmaya ve küresel beklentiler bozulmaya başladı; riskten kaçınma konusundaki ateşkes bitti. ABD Yönetiminin, Çin’den gelen misillemeyi cezalandırmak için 200 milyar dolarlık yüzde 10 ek gümrük vergisi uygulanacak listeyi açıklaması, olumsuz eğilimleri tetikleyen gelişme oldu. İki ay süre ile askıda kalacak liste konusundaki uygulama muhtemelen Eylül ayının ortasına doğru netleşmiş hali ile uygulamaya girecek; Çin Yönetiminin bu son hamleyi cevapsız bırakmayacağı endişesi ise kısır döngüyü besleyecek. Ticaret savaşlarını kısmen görmezden gelme ve fiyatlamaktan kaçınma döneminin sonlanacağı algısı güçlendi, risk taşıyanlar harekete geçti!
Yukarıda kısmen özetlemeye çalıştığımız gelişmeler ve piyasalara yansımaya başlayan tepkisellikler, pek çok soruyu beraberinde getiriyor. İyimser varsayımlar çatırdıyor ve her kesim kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor, böyle devam etmeyeceği yönündeki umutlar soluyor. Finansal piyasa cephesi ve iş birlikçileri, iki farklı cephede iki ayrı yenilgi ile tanıştı; sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılmaya devam etmesi olasılığı kısmen azaldı. Ülkemizdeki yeni yönetim, öncelikler ve uygulama konusunda küresel finans kesiminden gelen teşvik ve tehditlere boyun eğmeyeceği sinyali verdi; ticaret savaşları konusunda ise taraflardan herhangi birine geri adım attırabilme beklentisi ile olumsuzlaşmayı yavaşlatarak zaman kazanma girişimi başarısız oldu.
Gelişmeler, 2008 senesindeki küresel kriz sonrasındaki on yıllık dönemdeki öncelik ve uygulamaların artık işe yaramayacağını ve bu duruma bağlı nedenler ile önceliklerin değişmek zorunda kalabileceğini düşündürüyor. Önceliklerin, kısa vadeden orta ve uzun vadeye kayacağı kanaatini güçlendiriyor. Gelişmiş ülke para otoritelerinin normalleşme yönünde uygulamaya koyduğu tasarımlar, zaten böyle devam edilemeyeceğinin sinyallerini veriyordu. Sürdürülebilir olmayan eğilimler ve geleneksel olmayan politika tercihleri ile vedalaşma gereği tüm ülkelerin kapısını çalıyor; böyle olmayacağı varsayımına göre hesapsızca risk alanların en çok yıprananlar arasında olacağı ise biliniyor.
Bazı ekonomiler devam etmeyeceği öngörülebilen eğilimlere aşırı bağımlılıkları nedeniyle kırılgan olarak niteleniyor! Fakat küresel finansal yapının da en kırılgan işkolları listesinde rakipsiz olduğunu ve bu durumun küresel ölçekte hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı anlamında olduğunu unutmamak gerekiyor!