Bakırçay Havzası ve yerel liderlik

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Çandarlı Limanı'yla ilgili birkaç kez yazdım.Yöneticilerimiz kulakları sağır eden sessizliklerini sürdürüyor. Anlaşılan ya bizi ciddiye almıyorlar ya da söyleyecek sözleri yok.

Daha önce de anımsattım, Mimar Sinan'ın “Minare eğri!” diye bağıran mecnunu ciddiye aldığı kadar, koca bir liman yatırımıyla ilgili yazılanları ciddiye almayan, sessiz kalmayı yeğleyen karar verme konumundaki yetkililerimiz hangi değerlerin peşinde olduklarını düşünmeli. Hiç eli boş dönülmeyen kendi içlerine yolculuk yaparak, inandıkları neyse onu tanık göstererek düşünsünler. Sessizliğin haklı, meşrulaştırıcı ve adil gerekçesi varsa tutumlarını sürdürsünler.
Kırk yılı önce, siyasi gücü arkasına alan kurnaz bir kooperatif başkanının tutumunu yazmıştım. İki yıl önce anılarımda olayı aktardım. Sağ olan yönetici, torunlarından aldığı tepkiyi aktardı; üzgündü. İnsanları üzmekten hoşlanmam ama yazıyla belgelenen hususların bir biçimde karşımıza çıkacağını bilmeliyiz.

Reformların temeli 

“Deneysel mesafe” hayal ettiklerimiz ile gerçekleştirdiklerimiz arasındaki uzaklıktır. Deneysel mesafenin en etkin göstergesi de, fiziki sermaye diye adlandırılan insan eliyle yapılan yollar, köprüler, havaalanları gibi bütün altyapılardır. Bir ülkeyi yeniden inşa etme iddiası, mekanda altyapı yatırımlarıyla başlar.

Ülkemizi diğer ülkelerle eşdeğer bir  gelişme sürecine sokacaksak, reform tartışmalarını fiziki sermaye projeleri odağında yapmalıyız. Çandarlı, Filyos, Mersin Limanı gibi büyük projeleri, İskenderun'dan Hopa'ya diğer bütün büyüklü küçüklü limanları mevcut durumları ve projelendirilenlerle birlikte irdelemeliyiz. Yatırımlarda “hesap verilebilirlik ilkesine” uymalıyız.Uymazsak tüyü bitmemiş yetimin hakkını bilerek ya bilmeyerek yiyenler kervanına katılırız.

Çandarlı Limanı, Nemrut Körfezi' deki limanlar, İzmir Limanı bir bütün olarak, bir stratejiye dayalı uzun vadeli bir planın parçaları olarak ele alınmazsa, kaynak israfının önüne geçilebilir mi? Yeni Türkiye söylemininin samimiyetini ölçmek istiyorsak, bu söylemi diline  dolandıranların bütünüyle Ege kıyılarının, özelinde de Bakırçay Havzası'nın geleceğine ilişkin stratejilerinin ne olduğunu sorgulamalı ve öğrenmeliyiz.

Yerel aktörlere çağrımdır

Muğla, Aydın, İzmir, Manisa'da topluma yön verme konumunda olan bütün aktörlere çağrımdır: Mevcut fiziki sermaye stokunun bir envanteri elimizin menzili altında yoksa,  söylemlerimizin özgül ağırlığı sıfır bile olamaz, çünkü sıfırın ciddi bir seviyesi vardır. Envantersiz proje hazırlamanın sıfır olma şansı yoktur; çukurda kalır.

Fiziki sermaye stokunun kapasite ve teknik olanaklarını bilmiyorsak, bilgisiz fikir üreten şark kurnazı olmaktan yakamızı sıyıramayız. Bölgelerdeki fiziki sermaye stokunun yakın ve uzak çevreki rakiplerle rekabetinin olanak ve kısıtları hakkında net bilgimiz yoksa, kaynaklarımızı koordine edemez, öncelikleri belirleyemeyiz. Akılcı seçimler yapmamış oluruz; seçmesini bilmeyenler de saçmalamanın tuzağına düşer. Bütün bunlar  bizi  "...miş gibi" yapma noktasına taşır ki giderek kızışan rekabet ortamında böylesine bir tutumun kendimize, ülkeye ve bölgeye hayrı dokunmaz.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı'nın bu konulara yatkın olduğunu biliyorum. Bir yurttaş olarak kendisine, yöredeki sanayi ve ticaret odalarını, borsaları, organize sanayi bölgeleri yöneticilerini ve diğer sivil inisiyatifleri toparlayarak tartışma başlatma çağrısı yapıyorum. Toplantılarda, dünya genelindeki eğilimler bağlamında  genelinde Ege Bölgesi ve özelinde Bakırçay Havzası'nın olanak ve kısıtlarını net bilgiye dönüştürecek bir envanter çalışması yapılması ele alınmalı. “Bu konu benim boyumu aşar, yetki alanıma da girmez” demeyecek kadar da ayrıntı bilgisi ve sorumluluk duygusu sahibi olduğuna da inanıyorum.

Bizim sorumluluğumuz

Merkezi yönetim birimlerinin ilgisizliğinden yakınma yerine yekinmeliyiz. Kalkınma Ajanslarını böyle bir çalışmaya zorlamalıyız.Atanmış ve seçilmiş yerel yöneticilerin ilgisini bu alana çekmeliyiz. Endüstri 4.0, analitik 3.0, insan kaynakları 2.0, M2M, akıllı ve bağlantılı ürünlerin yakın gelecekte  yaşam biçimi ve yaşam tarzlarımızı yeniden yapılandıracağını biliyoruz. Üretim iç örgütlenmesinin, iş süreçlerinin ve işgücü profillerinin alt-üst oluşlar yaşayacağını söylemek müneccimlik değil.Yeni oluşumlar bağlamında alternatif tepki stratejilerine kafa yormadan ülke geleceğine katkı yapılamaz, iddialı söylemlerin de ayakları boşlukta kalır.

Ege Bölgesi  kanaat önderleri ve sorumluları ,yörenin mevcut  değerlerini, geleceğe dönük fırsatları ve tehditleri, geleceği nasıl inşa edileceğini tartışma gündeminin ilk sıralarına koyarak "fikr-takip" özeni göstermelidir.Bu tarihi sorumluluğu hep birlikte tartışalım. Geç kalmadan, topu taca atmadan, kendimizin dışında sorumlu ve suçlu arama kolaycılığına kaçmadan  hemen harekete geçelim.

Yerel liderlik ve yerel liderlerin çabasının iş ve aş yaratmanın  çok önemli  girdisi  olduğunu  söylemek bile yersiz.
Kendi adıma, gücümün yettiği her ne ise katkıyı vermeye hazırım.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar