Bağımlı ekonomi
Geçtiğimiz günlerde internette bir haber dolaşıyordu. İngilizlerin ve dünyanın en önemli, saygın ekonomi yayınlarından Financial Times’daki bir habere atıfta bulunarak, dev şirketlerin Türkiye reklamlarından çekilecekleri yer alıyordu. Aslında geçtiğimiz günlerde derken, 3 haftalık bir süreden bahsediyoruz.
Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen ve ülkemizde doğrudan yatırım yapmış ya da çok uzun süredir faaliyet gösteren CEO’ların, Türkiye hakkındaki olumlu mesajları yer alıyordu.
Daha sonra referandum sürecinde yaşananların ardından bazı firmalar bu reklamdan çekildi, bazıları da çekilmese de zevahiri kurtarmak adına çekiliyor gibi yaptı.
Financial Times’ın haberinde yer alan Toyota ve Ford’un yönetim kademesi kaynaklı demeçler, rahatsızlığın olduğunu belli eden ama çok da dile getirmeyen yöndeydi.
Söz konusu CEO’lar ya da şirketin resmi sözcüleri içinde en çok “miş gibi” yapanların otomotiv olması nedense hiç şaşırtıcı gelmedi bana. Bunun en önemli nedeni ise otomotivin maalesef siyasete göbekten bağlı olması.
Dünyanın hiçbir yerinde üretim yapan firmaların hükümet ile bu kadar içli dışlı olduğu görülmemiştir. Bu sözümü partilerden bağımsız olarak yazdığımı belirtmeliyim. Yöneten hangi görüş ve parti olursa olsun Türkiye’de otomotiv, üzerinde Demokles’in Kılıcı’nın sallandığı sektörlerin başta gideni.
Mutlaka, diğer ülkelerde de çeşitli baskılar yaşanıyordur, zira gerek yüksek adetli kaliteli iş gücü, gerekse dolaylı olarak sağladığı istihdam ile otomotivin siyasiler açısında önemi tartışılamaz. Fakat, bizdeki gibi bir biat kesinlikle görülmüyor.
Bunun en önemli örneğini geçmişte bizzat hepimiz yaşadık. Hissedarları arasında Fransız Hükümeti bulunan Renault, bizzat başkan nezdindeki talepleri geri çevirebilmişti. Öyle ki Clio yatırımının Fransa’da gerçekleştirilmesini isteyen Başkan Sarkozy’ye, net bir şekilde “Bu iş bizim işimiz. Siz karışmayın” mesajı verilmişti. Renault Başkanı Carlos Ghosn, yatırımı Fransız siyasetinin değil Renault’nun çıkarları doğrultusunda Türkiye’ye taşımıştı. Bizde ise maalesef şirketlerin, özellikle otomotiv firmalarının henüz bu tip bir bağımsızlıkları bulunmuyor. Sistemin tamamen, değişebilir olması, belirsizlikleri artırıyor. Türkiye gibi bir ekonominin lokomotifi konumundaki otomotivin söz ve yazıdan öteye geçemeyen bir plana sahip olması işleri oldukça zorlaştırıyor. Zorluk, asıl olarak belirsizlikten kaynaklanıyor. Çok sık değişen yapısal kararlar, otomotiv yöneticilerini de siyasete bağlı kılıyor.
Sonuç olarak, ekonomi ve şirketler bağımsızlığı kazandıkça ilerlemenin daha hızlı olacağı da bir gerçek. İşte o zaman firma yönetici ve sahipleri de miş gibi yapmak zorunda kalmazlar.