Babiş…
Sevgili kızım İrem bana “Babiş” diye hitap eder. Ona göre herkes baba olabilir ama “Babiş” olmak farklıdır. Bu özel hitabının nedenini sorduğumda bana şu şekilde açıklar:
“Babiş benim kendimi özgürce ifade edebildiğim, hiçbir çekince duymadan soru sorabildiğim, sıkılmadan, korkmadan her düşüncemi paylaşabildiğim kişidir. Ona karşı içimden geldiği gibi konuşabilmek, düşüncelerimi özgürce dile getirebilmek, bana hem daha büyük bir rahatlık hem de daha yaratıcı olma cesareti veriyor. İşte bu yüzden sen benim için sadece bir baba değil, ‘Babiş’sin.”
Onun gözünde “Babiş” sadece bir hitap değil; güvenin, özgürlüğün ve samimiyetin bir ifadesi.
Her okulda olduğu gibi, İrem için de senede iki kez yapılan veli toplantılarından birinde öğretmenlerinden biri, onun çok soru sorduğu ve sürekli sorguladığı yönünde bir geri bildirimde bulundu. İrem o sırada ortaokul yedinci sınıftaydı. O an içimden “Ne harika! Kızımla ne kadar gurur duysam azdır” diye geçiriyordum ki öğretmen, “Sorduğu sorularla işin gırgırında olduğunu düşünüyorum” dedi.
Bu yorumu duyunca neden böyle düşündüğünü ve olayın nasıl geliştiğini anlatmasını istedim. Öğretmeni, bir derste “Güneş her gün aynı yerden, aynı zamanda doğar,” dediğini, İrem’in ise “Ama güneş yazın ve kışın farklı saatlerde doğuyor, neden böyle söylediniz öğretmenim?” diye sorduğunu aktardı.
Bunu duyunca öğretmenine dönerek İrem ile gerçekten gurur duyduğumu söyledim çünkü o, gözlemlerini kullanarak gerçeği öğrenmek için çaba harcıyor, sorguluyor ve düşünüyordu. Küçük çocukların ne kadar basit ya da alışılmadık olursa olsun, her şeyi sorgulamaları doğru düşünmeyi öğrenmeleri açısından son derece kıymetlidir. Bu düşüncelerle toplantıdan ayrıldım ve içimde kızımın merak duygusunu ve eleştirel düşünme becerisini her koşulda desteklemeye dair daha da güçlü bir kararlılık doğdu.
Ekonomik gelişim ve kalkınmanın temelinde, bireylerin özgürce düşünmesi, soru sorması ve bilgiyi paylaşması yatmaktadır. Yaratıcılık ve üretkenlik, bir ülkede bireylerin özgür düşünceye sahip olması, fikirlerini serbestçe ifade edebilmesi ve yenilikçi süreçlere katılabilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Özgürlüklerin sınırlandığı toplumlarda yaratıcı düşünce ve üretkenliğin gelişmesi zorlaşırken, bireylerin fikirlerini serbestçe geliştirebildiği ortamlarda inovasyon ve ekonomik büyüme hız kazanır.
Yaratıcılık ve üretkenliği harekete geçiren unsurlar
1- Düşünce özgürlüğü
Bir toplumda bireyler sansür, otosansür veya baskı nedeniyle düşüncelerini serbestçe ifade edemezse yaratıcı süreçler sekteye uğrar.
2- İfade ve basın özgürlüğü
Özgür medyanın olduğu ülkelerde fikirler daha hızlı yayılır, eleştirel düşünce gelişir ve toplum yeniliklere daha açık hale gelir.
3- Eğitimde özgürlük ve eleştirel düşünce
Ezbere dayalı eğitim sistemleri yerine öğrencilerin problem çözme yeteneklerini geliştiren, çok yönlü düşünmelerini sağlayan ve özgür tartışmalara olanak tanıyan sistemler bilimsel ve sanatsal yaratıcılığı besler. Örneğin, Finlandiya ve Hollanda gibi ülkelerde eğitimde eleştirel düşünme ve bireysel yaratıcılığı teşvik eden yaklaşımlar benimsenmiştir ve bu ülkeler inovasyon alanında önde gelen merkezler haline gelmiştir.
4- Hukukun üstünlüğü ve bireysel haklar
Fikir özgürlüğü olmayan veya yasal güvenceden yoksun toplumlarda bireyler cezalandırılma korkusuyla fikirlerini saklamayı tercih eder.
5-Ekonomik özgürlük ve girişimcilik
Girişimciliğin desteklendiği ülkelerde yeni fikirlerin ekonomik değer yaratması daha olasıdır. Eğer bir ülkede bireyler girişimlerini başlatma ve büyütme konusunda özgür değilse, yaratıcı projeler hayata geçirilemez.
Son yıllarda, özellikle de geçtiğimiz aylarda ve 13 Şubat 2025 tarihinde gerçekleştirilen TÜSİAD Genel Kurul Toplantısı’nda yapılan konuşmalar iki önemli grafiği aklıma getirdi. Bunlardan biri ekonomist Ali Hakan Kara’nın paylaştığı Hukukun Üstünlüğü Endeksi grafiği, diğeri ise Türkiye’ye yıllar itibarıyla yapılan doğrudan yatırımların Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranını gösteren grafik.
Ali Hakan Kara’nın paylaştığı güncellenmiş Hukukun Üstünlüğü Endeksi grafiği Türkiye’nin bu alandaki durumunu ve emsal ülkelerle karşılaştırmasını oldukça çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor.
Demografik fırsat penceresini kaçırmak üzereyiz ve zaman hızla aleyhimize işliyor. Böyle bir ortamda, gençleri ve insan kaynağımızı geleceğe hazırlamak ve ülkemize yatırım yapacak sermayeyi teşvik etmek yerine, özgürlükleri giderek daha fazla kısıtlamak soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalarla korku ortamı yaratmak, ekonomik kalkınmadan bizi her geçen gün uzaklaştırıyor.
Bir devlet vatandaşlarına katı kurallar koyan ve tek otorite olarak hareket eden bir “Devlet Baba” anlayışıyla değil, bireylerin özgür düşünmesine, sorgulamasına ve yaratmasına alan açan bir “Babiş” yaklaşımı gösterdiğinde toplumun potansiyeli tam anlamıyla ortaya çıkar.
Özgürlüğün, güvenin ve bireysel ifade alanlarının genişlediği toplumlarda yaratıcılık teşvik edilir, inovasyon hız kazanır ve ekonomik kalkınma için en sağlam zemin oluşur. Bireylerin korkmadan soru sorabildiği, eleştirel düşünebildiği ve risk alarak yenilikçi adımlar atabildiği bir sistemde bilim, sanat, girişimcilik ve sanayi daha hızlı gelişir.
Bu nedenle, devlet tüm kurumlarıyla bireye güvenen, onu kısıtlayan değil cesaretlendiren bir yönetim anlayışı benimsediğinde önce yaratıcılık, ardından da ekonomik kalkınma önündeki tüm engeller kalkacaktır. Toplumsal gelişim için en büyük güç baskı değildir. Güven, özgürlük ve destekleyici bir sistemdir.