Babıâli’den 50 yıllık bir kesit
Babıâli Anılarım…
Osman S. Arolat’ın yeni kitabı…
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı…
İmzadaki “S” nedir diye merak ederseniz, tam adıyla söyleyelim; Osman Saffet Arolat…
Biliyorsunuz, Sayın Arolat, gazeteniz DÜNYA’nın başyazarı…
15 yıllık genel yayın yönetmenliğinden sonra 7 yıldan fazla bir süredir de başyazarlığımızı yapıyor.
1993’te çalışmaya başladığı DÜNYA, onun en un uzun süre çalıştığı gazete oldu…
★ ★ ★
Yine de meslek yaşamının 50 yıla dayandığını göz önüne alırsak, hiç şüphesiz Osman ağabeyin birikimleri ve anıları DÜNYA’da çalıştığı süre ile sınırlı değil…
Yarım asırlık meslek yaşamında hangi siyasal dergiler, hangi ajanslar, hangi gazeteler ve hangi televizyon kanalları yok ki…
Ant, Ortam, sonra Yeni Ortam…
Türk Haberler Ajansı, kendi kurduğu İSTA. Milliyet, Sabah, Günaydın, Güneş…
★ ★ ★
Ve kimler yok ki…
1960’lı yılların başında 400 metre koşucusu bir atlet olarak Öncü gazetesinin spor servisi şefi Hıncal Uluç’un yanında amatör olarak adım attığı meslekte…
Ahmed Arif’ten Adnan Kahveci’ye. Haldun Simavi’den Ömer Sabancı’ya. Yaşar Kemal’den Ali Koç’a.
Siyasetçiler, işadamları, yazarlar, bilim insanları…
İstanbul İktisat’ın ünlü hocası İdris Küçükömer’den Turgut
Bir kız arkadaşın ödevi için Yassıada Mahkemeleri’nin Başkanı Hakim Salim Başol ile yapılan röportaja… İlginç, duygu yüklü, öğretici 80 kadar anı-hikaye…
Türkiye’nin en çalkantılı 50 yılına ilişkin merak edilenlere ışık tutan sansürsüz bir kesit…
Meraklısına…
Nezir Demirkent ile ilk işbirliği
Arolat yeni çıkan kitabında anılarını aktarırken, kendi hatalarına dahi sansür uygulamıyor.... Gazeteci Serpil Yılmaz’ın 28 yaşında Tan gazetesinin genel yayın yönetmeni olmasındaki sorumluluğunu… Güngör Uras’ı, Halit Narin’i, İbrahim Betil’i kızdıran meslek hatalarını… Savaş Ay’a tehditle haber yaptırmasını… Deneyimsizliklerini, şaşkınlıklarını, pişmanlıklarını okurlarıyla paylaşıyor. Her şey olup bittiği gibi, ne bir eksik, ne bir fazla… Daha sonra yıllarca beraber çalışacağı, gazetemizin kurucusu Nezih Demirkent ile de bazı anıları yer alıyor kitapta… Örneğin İSTA… Bir dönem dava arkadaşı Aydın Engin ile birlikte, Ankara’da Altan Öymen’in yönetimindeki ANKA ajansından esinlenerek İstanbul Haber Ajansı’nı kurarlar. Yıl 1974’tür… Sonra da başlarlar ajansa abone olacak gazete aramaya… Cumhuriyet’in Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtcebe’ye giderler ama koparabildikleri ancak bir ‘deneme yayını’ olur… Vatan ve Milliyet gibi gazetelerden de benzer yanıtlar alırlar.. En sonunda, Doğan Koloğlu aracılığıyla o dönem Hürriyet’in Müdürü olan Nezih Demirkent’ten bir randevu alınır. Nezih Bey, Arolat’ı dinler ve kaç para istediklerini sorar. “12 bin lira…” deyince, Demirkent, “Çetin Özek’i tanıyorsun değil mi? Şimdi onun yanına çık, 16 bin liralık bir anlaşma hazırlasın. Siz de yarın haber servisine başlayın" der.
Arolat, "Efendim, 12 bin lira demiştim" diye şaşkınlığını ifade edince, Nezih Bey, "Siz eksik hesap yapmışsınızdır. Onun için 16 bin lira dedim. Ama haberleriniz işime yararsa sürdürürüm. Yoksa 3 ay sonra keserim" diyerek konuşmayı bitirir...
Yaşar Kemal: Benim güzel yazı müdürüm
60’lı yılların önemli siyasi yayını Ant’ın yazarlarından ünlü romancı Yaşar Kemal, henüz çiçeği burnunda yazı müdürü Osman Saff et Arolat’a yazısını uzatır; “Mırmırık Osman, oku bakalım”… Arolat, yeni yazı işleri müdürü olmanın verdiği fiyakayla yazıyı okuyup keyifl e çayını içmekte olan Yaşar Kemal’e, “Ağabey, sen bunların fotokopisini mi çıkarıyorsun” der… Kemal, “O ne demek ulan?” deyince, başlar saydırmaya; “Ağabey bütün yazılarında hep aşağılık burjuvalar, sömürülen emekçiler, emperyalist Amerikalılardan söz ediliyor. Birbirinin kopyası gibi. Oysa, senin ‘Zengin Mezarları, Fakir Evleri’ gibi çok güzel röportajların var. Sen makale yazmak yerine röportaj yapsan çok daha iyi olur.” Yaşar Kemal, bir süre yazılarını başkasına okutur. Kısa süren bir küslük yaşarlar. Sonrasında yaşadıkları abi-kardeş dostluğunu, ünlü romancımız şu satırlarla anlatıyor:
“Benim güzel yazı müdürüm,
Ant dergisinde yazılarımı kovalarken tanıdım seni. 1966-67 yılları olacak, öyle değil mi? O gün bugün dostluğumuz, kardeşliğimiz sürüyor. En kötü günlerimde hep yanımda oldun.
Her zaman insanları kırmamaya çabaladın, çok insana ağabeylik, ince ince hocalık ettin de çocukluğunu da yitirmedin. Sonsuz hoşgörün kadar, inadını, düşüncelerini sürdürdün.
Düzgündün, doğruydun, dosdoğruydun… Bükülmedin, eğilmedin, hep aynı Osman kaldın… Ve bir insanlık, bir sevgi, bir dostluk birikimi oldun…
Düzgün yazı işçisi sevgili Osman, seni yanaklarından öpüyor, kucaklıyorum.”