Babayiğit BMC’den çıkar mı?
Beni takip edenler belki hatırlar. Türkiye’de otomobil konusunda babayiğit arayışı başladığında, bazı yazılar kaleme almıştım. Bu yazıların ana teması ise firmaları otomobil üretimine çağırmanın, AKP Hükümeti’nin bir iletişim projesi olmaktan daha ötede bir fayda ve amacının bulunmadığıydı. Hala da aynı fikirdeyim. Bugün Türkiye’de her isteyen her istediğini üretebilir. Kimsenin kimseden izin (yönetmeliklerin gerektirdikleri dışında), icazet almasına gerek yoktur.
Bir malın üretilmesindeki tek soru işareti, katlanılacak maliyete değip değmeyeceğidir. Bu otomobilde de böyledir, bu yazıyı yazdığım bilgisayarda da ya da masada duran mandalinada da… Eğer bir girişimci, o projede kar görüyorsa, finansmanı da sağlayabiliyorsa üretim için düğmeye basar. Bu nedenle müteşebbislerin karlı bulmadığı bir alanda devlet zorlamasıyla üretim istemek, yer çekimine rağmen bir bacağı eksik masa üretme ısrarında bulunmak gibidir. İkisi de çöker… Nitekim, geçen zamana rağmen otomobil alanında bir babayiğit meydana çıkmamıştır. Kaldı ki çok sağlam duyumlara dayandırarak yazdığım gibi Ankara’dan kendilerine yakın isimlere “Bu işe girin, biz alım anlamında size destek vereceğiz” telkinleri gitmesine rağmen.
Kamu ihalelerinde yerli malının tercihi konusunda yasalara rağmen, verilen teşviklere rağmen bu yerli babayiğit maalesef çıkmamıştır. Bıraktık yerli babayiğidi, Türkiye’deki otomotiv sanayi mevcut yatırımlarının üzerine yeni bir model çekemedi. Çektiği modeller de özlenen yüksek hacmi yakalayamadı. Birçok yeni yatırım yapılsa da Türkiye’de otomotiv sanayinin toplam üretim kapasitesi yerinde sayıyor.
Symbol gidiyor Clio geliyor. Connect gidiyor Courier geliyor… Kapasite ise sürekli sabit. Böyle bir durumda kim neden nasıl otomobil üretsin…? Kim neden, nasıl milyar dolarını bu işe yatırsın? Kimse de yatırmadı zaten… Ta ki bugüne kadar. Malum birkaç yazı ile BMC’yi masaya yatırmıştım. Yaratılan bir değer olduğunu ve bu değerin heba edilmemesi gerektiğine dair. Bu söylemimin, yukarıda anlattığım konu ile de çelişmediğini düşünüyorum. Bir tanesi PR için yapılan zorlama, bir diğeri zor durumdan kurtarma. Sonuçta BMC bu topraklarda yaratılmış bir değerdir.
Tüm ülkelerde olduğu gibi bu tip kuruluşlar zor duruma düştüğünde devletin onlara el vermesi gayet normaldir. Sendikaların çok kuvvetli olduğu ülkelerdeki örneklere bakın. Almanya’da Angela Merkel çıkıp, otomotiv sanayisini korumak adına çevre koruma önlemlerinden vaz geçebiliyor (tam bir vazgeçme olmasa da sanayiye zaman kazandıran bir hamle de denebilir). Geçmişte Sarkozy, dolaylı olarak Renault’ya baskı yapmıştı. İtalya’da Fiat, sendika baskısı ve siyasi lobiler nedeniyle maliyetleri yüksek olmasına rağmen bazı üretim tesislerini İtalya’da bırakma kararı aldı.
Bunlar bence gayet doğal karşılanması gereken konular. BMC’nin de benzer bir desteğe ihtiyacı var. Ama konunun uzmanları tarafından yapılacak şekilde… Yolda gördüğü kazaya, babaannesinden gördüğü metodlarla ilkyardım uygulayan iyi niyetli vatandaş modelinin BMC’de işe yaraması düşünülemez. Nitekim öyle de olmuş galiba. Sanıyorum ilk şok atlatıldıktan sonra konunun işin uzmanlarına devredilmesi gündeme gelmiş.
Gazetecilikte bir şey öğrendim. Bir konuyu bir kişiden duyunca hemen yazmam ama aklımın bir kenarına not düşerim. Lakin birkaç kişi aynı şeyi söylüyorsa o zaman oradaki duman boşa tütmüyordur. Geçen hafta yaptığım birkaç görüşmede, bir türlü ikna edilemeyen babayiğitlerin, bu kez BMC aracılığıyla ikna edilmeleri yolunda çalışmaların başladığını duydum. Henüz netleşen bir konu yok ama sıfırdan olmadı bari geçmişi eski, kendisi de finansal açıdan ekside olan bir şirketle yapalım diyerek, özlenen babayiğitin BMC bünyesinden çıkabileceği belirtiliyor.
BMC kanalında bir sürpriz olur mu bilinmez. Ama samimi görüşüm, ilkinin aksine, burada verilecek bir hükümet desteğinin hakikaten desteklenmesi yönünde…