Baba öğütleri
Geçtiğimiz haftalardan bu yana bazı yöneticilik öğütleri veriyorum. Hatırlayacaksınız bu pratik öğütler etkili! ve hatta etkin! örgüt yöneticilerinden. İşte iki tane daha:
ÖĞÜT 5: “Bırakın gitsin. Beni açık seçik dolandırdı. Kovalamaya değmez.” Şirketlerde hırsızlık, yolsuzluk kapsamına giren işleri takip ve cezalandırmak için, önce içinde ve dışındaki işlerinde açığı olmaması gerekir.
Bu sözler Chicago mafyasının patronu Joe Batters diye bilinen Antonino Acardo’ya ait. Örgütten para çalan biri için “Peşine düşelim” diyenlere söylemiş. Oldum bittim hırsızlıkla sorunlarım vardır. Küçük, büyük, dolaylı, dolaysız ayırt etmeden hırsızlığı bir türlü kabullenemem. Bu nedenle kariyerimin ilk yıllarında yöneticisi olduğum bir şirkette hırsızlıklarla uğraşmak işimin bir parçasıydı. Bana göre hırsızlık ille de şuradan buradan başkasına ait kıymetli şeyleri cebe indirmenin ötesindeydi. Söz gelimi kuruma bir zararı olmasa bile makamını kullanarak çıkar sağlamak da hırsızlıktı. Hem gençliğimin hem de aile formasyonumun verdiği şevkle zehir hafiye gibi hırsız yakalamak için hazırdım. Bir şirket yetkilisinin tedarikçilerimizden birinden değerli bir hediye aldığını duyduğumda, av tazıları gibi kulaklarım dikilmiş, hesapları incelemeye almıştım. Bu tedarikçiyle ilişkilerde şirket aleyhine hiçbir şey yoktu. Yani tedarikçi şirkete pahalı, tapon mal satmıyordu. Ama şirket sayesinde bir çıkar sağlanmış ve o çıkardan şirket yararlanmamıştı. O yüzden de bu bir hırsızlıktı. Şirketteki aynı kişinin daha sonra bir başka tedarikçiden ‘komisyon’ da aldığını öğrendiğimde doğru patrona gittim. Çünkü bu kişi patronun bacanağıydı. Adamı kovacağım ama patronun haberi olsun, dedim. Patron “Boş ver. Bırak gitsin. Bunun şirkete bir zararı olmamış, bir kaybımız yok” diyerek beni şaşırtmıştı. Bacanağın bir gümrük katakullisiyle şirkete para kazandırdığı ve elbette bununla ilgili bilgilere sahip olduğunu sonra öğrendim. Safl ık senelerim! Daha sonra şirket muhasebecisi alenen ve resmen cebe para atıp çaldığında da patron üstüne gitmemiş meseleyi ‘dövüşmeden’ halletmemi istemişti. O muhasebeci de ‘açığa çıkması sakıncalı’ bilgilere sahipti. Bu nedenlerle sizin de tahmin edebileceğiniz gibi o şirketteki kariyerim çok kısa sürdü. Maaşlarımı bile almadan istifa ettim.
Geriye bakınca patronun da neden Batter gibi düşündüğünü anlaması kolay. Eğer sizin açığınız varsa açığı olanı takip ve cezalandırmanın kağıt üzerinde görünmeyen bir maliyeti vardır. Batter hırsızı yakalamanın maliyetini hesaplamıştı. Hırsız örgüt hakkında bilgi sahibiydi. Hırsızın çaldığını geri alacağım derken daha yüksek maliyetlerle karşılaşılabilirdi. Patron da bacanağının ve muhasebecinin peşine düşmenin maliyetini yüksek bulmuştu. Sözün kısası hırsız kovalamak için sizin açığınızın olmaması gerekir.
ÖĞÜT 6: Dedikodu yapanlardan vebadan kaçar gibi kaçın.
Bu sözler ünlü Gambino mafya ‘ailesinin’ kurucusu Don Carlo Gambino’ya ait. 74 yaşında televizyonda New York Yankees beysbol maçının heyecanından kalp krizi geçirerek ölene kadar ailenin başında kaldı. Ufak tefek hapis cezaları haricinde bir ceza da görmeden gücüne güç, servetine servet katarak yaşadı. İşletmecilik literatüründe ‘dedikodu’ konusundaki genel öneri Gambino örneği ‘yapmayın, bulaşmayın’ yönündedir. Önce yapmayın konusuna değinelim. Belki de kendi kendimize itirafa utandığımız bir gerçek var. Hepimiz dedikodu yaparız. Ben dedikodu yapmam diyen yalan söylüyor demeyeyim ama büyük olasılık dedikodu yaptığını fark etmiyordur. Kendi şahit olmadığı veya kanıtlanmamış bir konuda ‘geyik’ tabir edilen sohbetler yapan herkes dedikodu yapıyordur. Bunu yapmayanımız var mı? Yanlış biliyorsam okurlardan özür dilerim ama fiilin ‘miş, mış’ halini kullanan Türkçe’den başka bir lisan yok. Diğer dillerde ‘mişti’ ‘mıştı’ var ama sırf ‘miş’ ‘mış’ yok. Aslına bakarsanız ‘Miş’, ‘mış’ hukukta dedikodu anlamına gelen cümleler olarak kabullenilir ve bu nedenle kanıt sayılmamaları gerekir. Türk Dil Kurumu’na göre dedikodu ‘başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma; bir birey ya da toplumsal küme üzerinde, yüze karşı değil arkadan sözlü saldırıda bulunmak’ anlamına geliyor. Yani dedikodunun içeriği sadece ‘haber’ değil bir de değerlendirme var. “Falankeş böyle demiş, böyle şey söylenir mi?”, “Filankeş Porşe araba almış. Parayı nereden buluyor?” örneklerinde olduğu gibi. Bir de mimik ve vücut diliyle aktarılan değer yargıları var. Hani “Ayşe Ahmet’le ilişki kurmuş” derken bir kaşınızı kaldırıp, ağzınızı çarpıtıp büzerseniz bu ilişkiyi onaylamadığınız anlamına gelir. Değer yargısı taşımayan dedikodu kendi başına bir sorun değildir. Sorun olan değerlendirme taşıyan dedikodu. İşte dedikodu yapmayın ve de bulaşmayın tavsiyesinin, dedikodudan vebadan kaçar gibi kaçın önerisinin altında yatan da budur. Genelde dedikodu yapmayı severiz, dinlemeye de bayılırız. Kaçmamız gereken şey dedikodunun sırtına binmiş gelen değer yargılarıdır. Yönetici olarak değer yargıları aktaran dedikodu ve dedikoduculardan sakının. Yapanları da mimleyin. Gambino’nun önerisinin anlamı bu. Yoksa sohbetiniz bol olsun.
Sağlıcakla kalın.