B ve C planları neler içeriyor olabilir?..
Başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan ekonomiler, bundan sonrasının öncesi gibi olamayacağı olağandışı bir geçiş dönemi yaşıyor. Yabancı sermaye ilgisi azaldıkça yerel paralar değer kaybediyor, beklentiler bozuldukça faizler yükseliyor ve para politikası sıkılaşmak zorunda kalıyor. Siyasiler bu durumu yaratacağı sonuçlar itibarı ile kabullenemiyor. Başbakan’ın İran gezisi dönüşünde basına yaptığı değerlendirmeleri bu çerçevede irdelemek gerekiyor. Faizlerin sebep, enflasyonun sonuç olduğu kanaatinin yanı sıra, birkaç hafta sabırla bekleneceği ve durumun düzelmemesi durumunda B ve C planı olarak nitelenen alternatif yaklaşımların devreye sokulabileceği söylemi kafaları karıştırıyor.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablo para politikasına ilişkin belirsizliği anormal düzeylere tırmandırıyor. Küresel koşullar sıkılaşmayı zorlarken, siyasi irade gevşek kalması gerektiği konusunda ısrarlı olabilirmiş gibi görünüyor. Merkez Bankası’nın geride bıraktığımız hafta içinde Para Politikası Kurulu toplantısında aldığı kararlar bu farklılığı açığa çıkarmış gibi görünüyor; para politikasını gevşek tutmaktaki ısrardan vazgeçilmiş olması yönündeki endişe seçim hesapları yapanları çok rahatsız ediyor.
Faizlere ilişkin değerlendirmeler ön plana çıkmış olsa da esas sıkıntı para politikasını gevşeme mi yoksa sıkılaşma yönünde mi eğilim sergileyeceği konusunda yaşanıyor. Durum böyle olunca küresel sermaye ile siyasi irade karşı karşıya geliyor ve Merkez Bankası arayı bulamıyor. Eğer A planı sıkılaşmayı temsil ediyor ise içeriği henüz bilinmeyen B ve C’nin gevşeme içeriyor olabileceğini dikkate almak gerekiyor.
Durumun ciddiyetini anlamak için yabancı sermayeye aşırı bağımlı olduğumuzu ve para politikası üzerinde son sözün sermaye hareketleri tarafından söylendiğini unutmamak gerekiyor. Ülkemize yönelik dış kaynak ilgisi azalırken seçim hesapları nedeniyle Merkez Bankası para politikasını gevşetmeye zorlanırsa neler yaşanabilir?
Yanıt çok net: Türk Lirası değer kaybetmeye devam eder, enflasyon ve faizlerin daha da yükseleceğine ilişkin beklentiler güçlenir. Başka bir deyişle hem para politikasını gevşetmek, hem de Türk Lirası’nı güçlü kılmak ve beklentileri iyileştirmek imkânsız. Bu durumu görmezden gelenler faizlerin sebep, enflasyonun sonuç olduğunu iddia edebilir; fakat bu siyasi söylemin ekonomik bir temeli bulunmuyor.
Seçim hesapları para politikasının gevşetilmesini, kredi kartlarında taksit uygulamasının ertelenmesini, kredilerin genişletilmesini, dış koşullara ve cari açıkta artışa kayıtsız kalınmasını gerektiriyor olabilir.
Yerel seçimler siyasi irade için hayati önem taşıyabilir; fakat finansal piyasalar konuya kendi çıkarları açısından yaklaşır ve güvensizlik kontrolsüz bir şekilde artabilir. İnatlaşmanın faturası, döviz kuru vefaizlerin dalgalı bir şekilde artmaya devam etmesi ve ekonomiye ilişkin beklentilerin kademeli bir şekilde olumsuzlaşması şeklinde karşımıza çıkar… Yabancı çıkarken para politikasını gevşetmek karşılıksızpara basmayı gerektirir!..