Azalan riskler
Coğrafyanın sağladığı dezavantaj birçok kez fiyatlamalar açısından sıkıntı kaynağı oldu. Özellikle 2010 sonrası dönemde şiddetlenen Suriye iç savaşı ve sürecin giderek belirsiz bir hal almasının bedelini çoğu zaman emsallerimiz olarak tanımladığımız grup üyelerinden negatif yönde ayrışarak ödedik. Keza benzer durumu Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkilerin ivme kaybı cephesinden de konuşmak mümkün. Başarısız darbe girişimi sonrası ABD ile müttefiklik durumunu sorgulatan hale getiren çıkmaz da yerel varlıklar açısından sıkıntı başlıkları arasında yer alıyor.
Geçtiğimiz hafta yukarıda bahsetmeye çalıştığımız iki önemli başlıkta riskin şiddeti açısından azalış gördük. En azından biz gelecek açısından durumun bu şekilde yorumlanabileceğine inanıyoruz. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Ankara ziyareti, özellikle son dönem içerisinde iyice çalışmaz bir hal alan diyalog kanalının yeniden devreye alınacağına işaret etti. Üstelik bu dönem içerisinde iki ülke askerlerinin karşı karşıya gelebileceğini de içerir negatif senaryoları tartışırken kendimizi bulmuştuk. Bardağın dolu tarafından bakıldığında, “şimdilik” ilişkilerin tamamen koparılmasından ziyade pozitif yönde yeniden inşasına yönelik çabaları görmek mümkün. Bu noktada altı çizilmesi gereken husus ise şu; buradan da başarı ile çıkılamaz ve sorun yumağı iyice çıkılmaz bir hal alırsa kırılım riski masadaki yerini daha da sağlamlaştıracaktır. Olsun, şu an için dolu tarafı görebiliriz. Olan biten de esasen dolu tarafı işaret ediyor zaten.
Öte yandan AB ile olan ilişkiler ve temelde Almanya ile kurulan temasa da değinmekte fayda var. Başbakan Yıldırım’ın Berlin ziyareti ve Merkel ile bir araya gelmesini önemsemeli. İkilinin basına verdikleri mesajlarda “seçimlerin her iki taraf için de geride kaldığı ve diyalog kanalının öne çıkarılması” teması göz ardı edilecek ölçekte değil. Almanya demenin aslında AB demek olduğunu bilerek bu cephede de bardağın dolu tarafı görülebilir. İlişkisizliktense konuşabilmenin avantajı her zaman fazladır. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Merkel’in de gelecek dönem içerisinde görüşebileceklerini içerir mesajları da dikkate aldığımızda AB ile aramızdaki kanalın da yeniden hareketleneceğini düşünmek yanlış olmayacaktır.
İki önemli başlık ve ikisi de yerel varlıkların dış fiyatlama ortamından geçmişte negatif ayrışmasına zemin hazırlayan konular. Şimdi bu başlıkların masadan tam olarak kalmasalar da işgal ettikleri alanların azaldığını ya da ağırlık olarak hafiflediklerini düşünmemize olanak sağlayan durumdayız. 2019 seçimleri öncesinde liderler meydanlara inmeden önce özellikle AB ile karşılıklı atılan köprülerin yeniden inşa çabaları bize götürüden ziyade getiri özelliğindedir. Önemli midir? Kesinlikle.
Dolar endeksinin daha ne kadar süre zayıflamaya devam edeceği, tahvil faizlerinin son dönem oynaklıkları ve endekslerin seans içi git-gel durumları bir yana içeride yerel varlıkları etkileyen politik ve jeopolitik başlıkları orta-uzun vadeli portföy oluştururken dikkate almamanın hiçbir şekilde anlamı yok. Bu nedenle artık fiyatlamaların politikalardan ayrışmadığı gerçeği ile yola devam etmek gayet sağlıklı.