Aza tamah etmeyenler...
Küresel düzeyde yaşanan ekonomik daralmanın gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki etkisi söz konusu ülkelerin yapısına göre büyük farklılıklar sergileyecek. Net tasarruf fazlası olan, dış ticaret hacminin gayri safi milli hasılasına oranı düşük ve ihraç malları ağırlıkla zorunlu ihtiyaç maddelerinden oluşanlar görece az etkilenirken diğerleri yüksek oranda sarsılacak. Türkiye ekonomisi küresel olumsuzluklardan yüksek oranda etkilenecek ülkeler arasında olacak.
Ülkemizde dış ticaret hacminin gayri safi milli hasılaya oranı yüzde 50 düzeyini aşıyor; ihraç malları büyük çoğunlukla zorunlu ihtiyaç maddesi kapsamına girmeyen sınai ürünlerden oluşuyor ve daralan ve daralmaya devam etmesi beklenen pazarlara olan bağımlılığı yüksek bir ekonomi olarak dikkat çekiyor. Asıl önemlisi gayri safi milli hasılanın yüzde 6'sını aşan net tasarruf açığı nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşamak ve çok yönlü istikrarsızlıkla mücadele etmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Bu tablo ekonominin ciddi boyutta daralması, işsizliğin artması ve istikrarsız fiyat hareketleri yaşanması olasılıklarını artırıyor. Hafta başında açıklanan yüzde 0,5'lik büyüme oranı ve 10,3'lük eylül ayı işsizlik rakamı eğilimin yönü konusunda bir fikir verse de yaşanacak olumsuzluğun boyutu konusunda pek bir şey söylemiyor.
Ülkemizi yöneten ve yönlendirenler her zamanki alışkanlıkla geniş kesimlerin katlanmak zorunda kaldığı giderek ağırlaşan sorunlar pahasına gücü kurtarmanın bir yolunu arıyorlar. Devasa boyuta ulaşan net tasarruf ve dış borç anapara ödemeleri yanı sıra olası diğer sermaye çıkışlarından oluşan dış finansman ihtiyacı nedeniyle bunalmış durumdalar, IMF ile anlaşalım demekten öte bir çıkış üretemiyorlar önce kendilerine dokunacağı için tüm politika ve uygulamaları değiştirmek ve sorunlu yapıyı kalıcı olarak düzeltmeyi düşünmüyorlar. Küresel sorunlar ağırlaşmasa bile belirsizliğin azalmaması durumunda IMF ile anlaşmanın yeterli olamayacağını da bildikleri için aciz kalıyor, dua etmek ve beklentileri yönetmek adına sıkıntının olası boyutunu toplumdan gizlemek dışında birşey yapamıyorlar.
2009 yılında dışsatım imkanlarımız miktar bazında daralacak, yabancı para bazındaki daralma daha büyük olacak. İç talep de daralacak, bir yandan artan işsizlik yanı sıra eriyen faaliyet gelirleri ve negatif refah etkisi yaratan varlık fiyatlarındaki çözülme, diğer yandan dış finansman imkanlarındaki daralmaya bağlı olarak net borç ödeme veya ayağını yorganına göre uzatma zorunluluğu olumsuzluğu tırmandıracak. Bu tablo başta sanayi ve hizmetler kesimini önemli ölçüde yıpratacak. IMF ile anlaşılması bunların yaşanmasını engellemeyecek, belirsizlik ve kırılganlık yüksek düzeyini koruyor, büyük bir ihtimalle artıyor olacak. Telaffuz etmeseler bile böyle düşünmüyor olsa bankalar kredileri geri çekme veya seçici olma telaşına girerler miydi?
Bu kriz özel sektörün istihdam ve büyüme içindeki payını eritiyor ve böyle olmaya devam edecek gibi görünüyor, sonuçta kamunun payı artıyor, artmak zorunda kalıyor. Küreselleşme ürettiği sorunlar nedeniyle tıkanıyor ve hedeflediğinin tam aksi yönündeki tercihleri zorunluluk haline getiriyor. Devlet küçülsün, özel sektör herşeyi daha iyi yapar derken kamulaştırma ve küçülen ekonomide devletin ağırlığının artması kaçınılmaz oluyor. Bütçe açıkları büyüyor ve büyümeye devam edecek gibi görünüyor ve olumsuzluğun faturası küresel ekonomiyi daha da daraltacak gibi görünüyor. İstikrarsızlık dalga dalga gelerek güçleniyor, belirsizlik ve kırılganlık artıyor. Küresel sistem çökmeye doğru koşuyor, durumu kontrol altına alma yönündeki çabalar ise yetersiz kalmaya devam ediyor. Aza tamah edemeyenler çoğu hiç bulamıyor, ve akılsız başların cezasını ayaklar çekiyor!