Aynı kayaya yine çarptık
Hatırlarsınız her halde. Moody’s adlı kredi derecelendirme kuruluşu eylül 2016 tarihinde kredi notumuzu kırdı, yatırım yapılabilir düzeyin altına indirdi. Özellikle siyaset cenahından ağır tepki geldi. Hani Moody’s pek matah bir kurum değil, sıralamaya kalksak pek çok özrünü sayabiliriz. Yine de, uluslararası finans aleminde bir yeri olan, kendisine göre itibar gören bir kuruluş. Not kırılınca bu kuruluşa demediğimizi bırakmadık. Moody’s in kredi notunu belirlediği ülkelerin aleyhine bilerek ve isteyerek, üstelik uluslararası bir komplonun parçası olarak, düşük not verdiğini, onu uçuruma ittiğini söyledik. Bu oldukça ağır bir değerlendirmeydi. Neyse ki olay fazla büyümedi. Bizim hızla değişen gündemimizden çabuk düştü.
Oysa Moody’s öyle çok da abes şeyler söylemiyordu. Türkiye ekonomisi 2000’li yılların başlarındaki başarılı performansını koruyamamıştı. Gün geçtikçe büyüyen bir zafiyetin içine doğru hızla yol alıyordu. Büyüme hızı yavaşlamıştı. Enflasyonu yüksek düzeyde katılaşmıştı. Büyük ve üstelik döviz cinsinden bir dış borç yükü vardı. İçeride siyasi, dışarıda da önemli jeopolitik risklerle karşı karşıyaydı. Değişen risk koşullarını aktörlere rapor etmekle yükümlü olan Moody’s bu durumu kendi jargonu çerçevesinde kredi notunu düşürerek taraflara bildiriyordu. İtirazımız varsa, sayılara ve olgulara dayanarak, bunu ifade edebilirdik. Nedense bu yolu seçmedik. Sanki söylenenler yanlışmış, ekonomide işler yolundaymış gibi bize haksızlık edildiğini söylemekle yetindik. Takip edebildiğim kadarıyla bu tepki pek etkili olmadı.
Şimdi bu tartışmaya yine döndük. Bu defa Fitch ünvanlı kredi derecelendirme kuruluşu bizim kredi notumuzu yatırım yapılabilir düzeyin bir kademe altına indirdi. Not görünümünü de durağan olarak belirledi. Adeta aynı kayaya yine çarpmış gibi olduk. Moody’s i beğenmemiştik Fitch’i de beğenmediğimizi ilan ettik. Yine benzer tepkiler verdik. Ama bu defa tepki dozumuz da tepki dilimiz de biraz daha kontrollü gibiydi. Yine bize ihanet edildiğini söyledik. Ama Fitch’i aleyhimize bir komplonun elemanı olarak tanımlamadık. Yani, Moody’s e verdiğimiz sert tepki epey bir yumuşamıştı. Oysa Fitch de Moody’s in söylediklerine benzer şeyler söylüyordu. Olması gereken de buydu. Zira ikisi de aynı resme bakıyor ve bu tür kurumların ortak dillerine uygun biçimde tasvir ediyorlardı. Büyüme hızımız gerilemişti. Toparlanması da böyle düşük bir büyüme hızı ile olacaktı. Kurumsal bağımsızlığı yıpranmıştı. Siyasi ve jeopolitik riskleri vardı. Her nedense bu sıralarda bize bakanlar hep bu tabloyu görüyordu.
Aslında, Fitch’in not düşürme kararı beklenmedik bir gelişim değildi. Tersine, not indirimi beklentilerin içine girmiş ve fiyatlanmıştı. Esas sürprizi Standard and Poor’s (S&P) adlı derecelendirme kuruluşu yaptı. S&P kredi notumuzu zaten yatırım yapılabilir düzeyin altında belirlemişti. Bu kez açıklanan takvimde yer almayan bir adım attı ve Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan negatife indirdi. Aynı gün içinde aynı kayaya yine çarpmıştık. Ama bu defa tepkilerimiz adeta duyulamayan bir tonda oldu. Aslında, S&P’nin görünümümüzü değiştirmesi de önemli bir duyuru. En kaba ifadesi ile “bunların durumu iyi değil ama gereğini de yapmıyorlar” gibi bir bildiri taşıyor bu görünüm değiştirme işi. Bir anlamda not düşürmeyi pekiştiren şekilde müşterilerine sizi şikayet eden bir adım bu.
Bütün bunlara tepki veriyoruz. Çok haksız da olmayabiliriz. Ama küresel finansman dünyasında yol buradan geçiyor. Kredi derecelendirme kuruluşları da bu yolun ana aktörlerinden birisi. Dolayısıyla, kızsak bile bunları yok varsaymak pek akıl karı bir iş değil. Kaldı ki bu not düşürme, görünüm değiştirme işleri bize pek yabancı değil. İlk notumuzu ekonomiyi dışarıya açıp, burnumuzu küresel finans işlerine soktuktan sonra 1992 yılında bu gün kızdığımız Moody’s vermiş bize. Yatırım yapılabilir düzeyin üstünde bir not bu. Tarihin cilvesi işte. Çok da işimize yaramış. Ama uzun süre muhafaza edememişiz. 1994 krizinde yine yatırım yapılabilir düzeyin altına inmiş notumuz. 2012 de ise yine bu gün öfkelendiğimiz Fitch kredi notumuzu yatırım yapılabilir düzeyin üstüne çekmiş. Bunu da çok fazla koruyamadığımız görülüyor. Bugün itibariyle üç büyük kredi derecelendirme kuruluşunun bize verdiği not kırık. Yani, bir sene sınıfı geçip ertesi ertesi sene çakan öğrenci gibiyiz. Ya bu okul bize göre değil diyeceğiz ve bu alemin dışına çıkıp kendi yağımızda kavrulacağız, veya sınıf geçmenin gereği ne ise onu yapıp, yol alacağız. Yoksa “öğretmen bana taktı” diye mızmızlanmanın bir yararı yok.