Ayakkabıcılara "açık konuşacak" biri yok mu?
Bir gün tekstilcileri dinliyorsak, ertesi gün hazır giyimcilerle birlikte oluyoruz. Bir başka gün kalıp üreticilerinin sorunlarını yüreğimizi burkuyor. Sonra, ülkemizde kadim üretim alanlarından biri olan ayakkabı üreticileri ile sorunları tartışabiliyoruz. Her halde yaptığımız işin en güzel yanı bu: Sorunları ve çözüm önerilerini, eli taşın altında olan birincil kaynaklardan dinleyebilme…
"Dinlemek" dedim; "öğrenmek" diyemedim; çok iddialı olur diye düşündüm.
Uzun zamandır tanıdığım deri sektöründeki önderlerden, son toplantıya katılanlarla ilgili düşüncelerimi içtenlikle aktarmak isterim.
Hakkı Matraş'ı çok uzun yıllardır tanıyorum; yakından izliyorum. İçtenliğin üzerine en küçük art niyetin gölgesini düşürmeyen biridir. Aynı zamanda, "üretme sevincini" hiç yitirmemiş delikanlı girişimciliğinde en küçük bir aşınmanın izine rastlayamazsınız.
Ender Yazıcıoğlu ile Kazakistan'da tanıştım. Gagarin köyünden Murat'ın arabasıyla Almata'dan Bişkek'e yolculuk yaptık. Hep işinde bir insandır; ama örgütçülüğün erdemini de iyi bilir; mesleki örgütlerin yücelmesi, işlevselliği ve etkili olması için özveriyle çalışır.
M.Yalçın Egemen'in, işin özünü iyi kavrayanlardan biri olduğunu düşünürüm. "Önce-insan" algılamasının şampiyonudur. İnsanı yüceltmenin, eğitimden, insana yapılan yatırımdan geçtiğinin altını kalın çizgilerle çizer; anlatımı kadar uygulamaları ile kendini kanıtlamış bir girişimcimizdir.
Lemi Toluntay'ın sektörün sorunlarını ayrıntı dinamikleri ile bilen, anlatan, örgütçü, aynı zamanda kararlı ve inatçı kişiliği ile sektöre katkılarını sürdürür.
Ali Murat Kızıltaş'ın analiz yeteneği, entelektüel gücü, "sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemeyen" tavrı hep dikkatimi çeker.
Mesleki örgütlenme
Binlerce işyerinin olduğu söylenen sektörlerde üç yüz kişiyi örgütlemenin ne büyük çaba ve özveri gerektirdiğini bilenlerdenim; o nedenle mesleki örgütlerin önderleri bende saygı uyandırıyor ve bazılarından ilham da alıyorum.
Ayakkabı üretimi yapanların örgütlerinin yöneticileri, sektörlerine ilişkin değerlendirmeler yaparken, ayakları boşlukta hamasi söylemlerin tuzağına düşmüyor. Sağlıklı gerekçeler üretmeye çabalıyorlar. Anlatımlarında kullandıkları dil ile davranışları birbirini bütünlüyor; iç tutarlıkları önemli bir güven kaynağı.
Ayakkabıcılar sorunlarını anlatırken, bir dizi "yapısal ve ekonomik özelliğin" altını çiziyorlar. O özellikleri bilmeden değerlendirme yaparsak, düşüncelerimiz boşlukta kalabilir. Gelin, gerekçeleri birlikte paylaşalım:
· Tarım ve toprağa bağımlı olan hayvancılıktan ele edilen deri doğal bir malzemedir.
· Derinin arz ve talebinin esnekliği çok azdır; bu nedenle sektörde büyük atılımlar söz konusu değildir.
· Çeşitliliği nedeniyle deri satın alma ve işleme birikim ve uzmanlık gerektirir.
· İşleme teknikleri ve malzemelerindeki gelişme nedeniyle, teknolojiyi yakından izleme zorunluluğu vardır.
· Ne denli teknik gelişirse gelişsin sektörün "emek-yoğun karakteri" ağır basar.
· Son kullanıcı göz önüne alındığında, tasarım, moda, marka ve imaj yaratmaya bağımlı bir üretim alanıdır.
· Deri sektörü, tarım ve sanayideki gelişmelere sıkı sıkıya bağımlıdır; bu temel karakteri yatırımları da, işletme döneminde kalite, maliyet ve fiyatı da belirler.
· Türkiye, uzak Asya ve Altın Hilal bağlantısı nedeniyle, hayvancılık ve deri işleme konusunda tarihsel birikimlere sahip bir ülkedir. Deri, "kökü ülkemizde olan" bir üründür.
· Deri ve hazır giyim gibi sektörler gelişmiş ülkelerde bile "tarifeli ve tarife dışı engellerle konuyor. Bizim ülkemizde, girişimciye en azından "rekabette şans eşitliği" sağlanmalı.
· Türkiye'de sektörle ilgili bütün sorunlar yazılı raporlarla ilgililere iletilmesine rağmen, bu konuda ne yapılmak istendiği net olarak kimse tarafından bilinmiyor. Mevcut yatırımcı ve sektörle ilgilenenler artan belirsizliğin "caydırıcı etkisi" altındadır.
· Birçok üretim alanında olduğu gibi, genelinde deri girdisi kullanan üretim alanlarında "kâr marjları" daralıyor; "kalite-odaklı" rekabet kadar "fiyat-odaklı" rekabet de kızışıyor.
· Kamu otoritelerinin "deri mamullerinin neresinde durduğunu" tanımlamak mümkün olamıyor.
…miş gibi yapmanın kime ne yararı var?
Ülkemizin "istihdam sorunu" göz önüne alındığında, sektörün "istihdam yaratma katsayısını dikkate alan bir ulusal politika" tanımlanmış ve herkese açıklanmış değil.
Şimdi ben, ayakkabıcılara şu netlikte konuşacak bir kamu yetkilisi arıyorum: "Arkadaş, ülkemiz 'orta gelirli ülkeler' arasında yer alıyor. Bu ülkede 'emek-yoğun' ve 'düşük maliyetli işgücü-odaklı rekabet' geçerli değil. Bu nedenle biz, böyle sektörlere teşvikler vererek kaynak israf etmek istemiyoruz…"
Eğer ülkenin gerçeği bu ise, girişimciye net bir biçimde söylenmesinin sayısız yararı var. Ya tersini yapmanın; gelecek öngörülerini iğdiş eden tutumun ve "…miş gibi" yapmanın kime ne yararı var?