Avrupa’nın kır katır-kırk satır devri
Nobel ödüllü Yugoslav yazar İvo Andriç, “Drina Köprüsü” romanında Osmanlı idaresinden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na geçen topraklardaki hayatı hikaye ederken, “Halk hükümetten korkuyor ama ölümden ve hastalıktan korkar gibi korkuyor; zulüm, felaket ve fenalık karşısında titrer gibi değil!” der.
Eskiden ‘her daim dost ve müttefik’ sayılan Avrupa ile ABD’nin ilişkisi de, mühür yeniden Trump’a geçtiğinden beri sıtma nöbetinde. Politika sahnesine ilk çıktığında Trump’a ‘mahallenin delisi’ kontenjanından muamele edilip “En fazla Amerika’nın Jirinovskisi olur” diye alay edilirken, şimdi Avrupa ölümden de, zulüm ve felaketten de korkar gibi korkuyor Trump ve avanesinden. O yokken de duraklama devrinden çöküş devrine seyr-ü sefer halinde görünen parçalanmış Avrupa, daha da zorda.
Avrupa biraz da Almanya demek; hapşırınca tüm Avrupa nebze oluyor. Şimdi Almanya ‘ince hastalık’ emareleri gösteriyor. Göçmen karşıtı Almanya için Alternatif Partisi’nin yüzde 10’dan yüzde 20,8’e çıkmasıyla korku dağları sarıyor. Friedrich Merz'in Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) sadece yüzde 28,5 oyla birinci olduğu için, Scholz'un Sosyal Demokrat Parti'si (SPD) ile 'Büyük Koalisyon'u yeniden kurmaya mahkûm gibi.
Belki bu, öfkeli, popülist, göçmen karşıtı yükseliş dalgasına karşı geleneksel partiler için son şans. Bu yüzden medyada bunun bir ‘cenaze koalisyonu’ olacağını ve AB’yi SSCB’nin kaderine sürükleyen yolun başında olduğumuzu söyleyenler az değil.
Avrupa, Rusya-Ukrayna krizi ufuktayken yangın önlemi almadığı, başlayınca söndürmenin yolunu aramadığı için ağır bedel ödedi, ödüyor. Sanayi ucuz Rus gazından oldu, iki taraflı devasa dış ticaret bıçak gibi kesildi, hem Avrupa hem Rusya ekonomisi yaptırımlarla ağır yaralandı, iflaslar artıyor. Ama Rusya ile ticareti zaten “küsurat” olan ABD Biden döneminde 'peşin satan esnaf' havasındaydı; hem silah hem Avrupa’ya sıvılaştırılmış gaz sattı, hem de dağılıyor denilen NATO'yu konsolide etti. Şimdi de Trump, Ukrayna’nın değerli madenlerini kontrolü etme anlaşması imzalıyor. Kasa her zaman kazanıyor! Kalana Pirus zaferi bile düşmüyor. Oysa ilk mermi atılmadan, en başında barışı zorlamak yerine ABD’yle kayıtsız şartsız saf tutmak Avrupa’ya çok pahalıya patladı. Şimdi Trump ile imtihan ediliyorlar.
Avrupa’da huzur ve barış zamanlarında geçer akçe olan ‘çok seslilik’, silahların ve baskıcı liderlerin sesinin gür çıktığı değişen dünyada sahneyi ‘çok başlılığa’ bırakıyor. Karar almak zorlaşıyor. Faturalar kabarıyor. AB’nin karar masasında veto silahını kullanan ülkelere, ‘düşman cephenin Truva atı’ diye diş bileyenler artıyor.
Kendi içinde kakafoniye dönüşen orkestranın gürültüsünü şimdi de Trump cephesinden gelen ‘had bildirme’ postaları bastırıyor. Avrupa, “en güzel günlerin geride kaldığını” mecburen kabullenen bir ayağı çukurda ihtiyar gibi, fırtınada pusulayı kaybetmiş bir gemi gibi. Kendi varoluşsal sorunlarıyla mı uğraşacak, kapısına dayanan Rusya’yla mı, Deli Dumrul gibi sopasını sallayan Trump ile mi?