Avrupa’nın en ucuz ülkesi olduk
Eurostat verileri Türkiye’nin Avrupa’nın en ucuz ülkesi haline geldiğini ortaya koydu. AB ortalaması 100 olan bireysel tüketime ilişkin fiyat endeksi Türkiye için geçen yıl 37’ye indi. Türkiye’nin endeksi 2017’de 45, 2016’da 50 düzeyinde bulunuyordu. Yani giderek ucuzluyoruz. Bu yılki turizm rekorlarını da bu durumu dikkate alarak değerlendirmekte yarar var.
TÜİK tarafından dün açıklanan Eurostat- Avrupa İstatistik Ofisi kaynaklı veriler Türkiye’nin geçen yıl Avrupa’nın en ucuz ülkesi haline geldiğini gösterdi. Türkiye’nin fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi geçen yıl 37’ye indi.
Söz konusu verinin Eurostat ve OECD tarafından ortaklaşa yürütülen Avrupa Karşılaştırma Programı çalışmaları kapsamında hesaplandığını belirtelim. Yani hesaplama Türkiye’ye ait değil.
Bireysel tüketim endeksi ne demek mi, gelin TÜİK’in açıklamasına göz atalım:
“Fiyat düzeyi endeksi, ülkelerin ulusal para birimlerinin karşılaştırmalı olarak döviz kuruna göre alım gücünün göstergesidir. Bir ülkenin fiyat düzeyi endeksi 100’den büyük ise bu ülke karşılaştırıldığı ülke grubu ortalamasına göre ‘pahalı’, 100’den küçük ise ‘ucuz’ olarak ifade edilmektedir.”
Yani Türkiye için 37 olarak belirlenen endeks şu anlama geliyor:
“AB ülkeleri genelinde 100 euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmetlerden oluşan sepet, Türkiye’de 37 euro karşılığı Türk Lirası ile satın alınabilir.”
Giderek ucuzladık
Şimdi bir de yıldan yıla nasıl bir değişim oluyor, ona bakalım.
Türkiye fiyat düzeyi karşılaştırmasında 2016 yılında 38 ülke arasında 50 olan endeks düzeyiyle 31’inci sıradaydı. Yani 38 ülkenin en ucuz 31’inci ülkesiydik.
2017’ye geldik, fiyat endeksi 45’e geriledi, bu sefer en ucuz 35’inci ülke olduk.
Ve 2018’de fiyat endeksimiz 37’ye düştü, artık 38 ülke arasında en ucuz ülke konumundayız.
Yani Eurostat “Elinizde euro varsa belli mal ve hizmetlerden oluşan sepeti en ucuza Türkiye’den alabilirsiniz” diyor.
Türk parasının hızla değer yitirmesi sonuçta bizi Avrupa’nın en ucuz ülkesi haline getirdi. Yani yabancı 100 euro verdiğinde geçen yıl bir birim mal ya da hizmet alabiliyorsa yine 100 euro ile bu yıl çok daha fazla alım yapabiliyor.
Hani bu yıl turizmde rekorlar kırıyoruz ya, bu rekorları biraz da paramızın değer kaybından kaynaklanan ucuzluğumuzla açıklasak nasıl olur...
Satınalma gücümüz hiç olmazsa yerinde saymış
Türkiye ekonomisi geçen yıl müthiş dalgalanmalar yaşadı. Döviz kuru bir ara çok yükseldi, ardından hızlı bir iniş oldu. Kurdaki yükselişin devam edeceğini düşünerek tasarrufunu bu alana kaydıranlar zarara uğradı. Bu zarar hem bireysel, hem kurumsal yönden kendini gösterdi. Döviz borçlusu şirketler kurun daha da artabileceği düşüncesiyle döviz aldılar ama sonrasındaki geri çekilme bu şirketleri daha da zora soktu.
Geçen yıl görülmedik bir fiyat artışıyla karşı karşıya kaldık. Her ne kadar yılın son iki ayında gözlenen fiyat düşüşüyle yılı görece düşük bir oranda (yüzde 20.30) kapatmak mümkün olsa da ekim sonunda yüzde 25 düzeyi aşıldı. Eylül ayında yüzde 6.30 gibi rekor düzeyde bir fiyat artışı ortaya çıktı.
Ekonomik büyüme çeyrek bazında giderek hız kesti ve yılın son çeyreğinde küçülme yaşandı.
İşsizlik artmaya başladı.
Küçülmenin bu yılın ilk çeyreğine sarkması gibi işsizlik de bu yıla devreden bir olumsuzlukla rekorlar kırmaya devam ediyor.
Yani vatandaş geçen yıl ekonomik anlamda adeta sürekli dayak yedi.
★★★
Türkiye İstatistik Kurumu dün Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından oluşturulan 2018 yılının satınalma gücü paritesi verilerini de açıkladı.
Meğer geçen yıl yaşadığımız sıkıntıları biraz abartmışız! Durumumuz pek de kötü değilmiş.
Satınalma gücü paritesine (SGP) göre Türkiye’nin kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıla endeksi geçen yıl 65 oldu. Bu 65’in ne anlama geldiğini belirteceğiz de önce geçmiş yıllara göre değişiklik var mı ona bakalım. Söz konusu endeks 2017’de 66, 2016’da yine 65 düzeyinde gerçekleşmiş. Yani üç yıldır yatay denilebilecek bir seyir var.
Peki nedir satınalma gücü paritesi? TÜİK şöyle açıklıyor:
“Satınalma gücü paritesi, ayrıntılı olarak tanımlanmış mal ve hizmet sepetinin farklı ülkelerdeki fiyat oranı olarak tanımlanmaktadır. Böylece ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıkları giderilmekte ve uluslararası anlamda gerçek fiyat ve hacim karşılaştırmaları yapılabilmektedir.”
Yani bizim satınalma gücüne göre kişi başına gelirimiz 65 düzeyinde. Bu düzey, AB ortalaması 100 kabul edilerek belirleniyor. Dolayısıyla Türkiye AB ortalamasının yüzde 35 gerisinde.
Hesaplamayı tersinden yapmak daha doğru belki de... Bizim AB ortalamasını yakalayabilmemiz için 65’i 100’e çıkarmamız, yani satınalma gücü paritemizi yüzde 54 artırmamız gerekiyor. Neyse ki bizden kötüler de var Satınalma gücü paritesinde liderlik yine Lüksemburg’da. Bu ülkenin endeksi tam 254. Ama biz bizden yukarıdakilere bakıp moralimizi bozacağımıza aşağıda kalanlara bakıp mutlu olabiliriz. Ama aşağıdakilere bakınca mutlu mu oluruz, yoksa canımız daha da mı sıkılır, o da ayrı. Satınalma gücü paritesi Türkiye’den daha düşük ülkeler şunlar: “Romanya, Hırvatistan, Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan, Kuzey Makedonya, Bosna- Hersek ve Arnavutluk.”
Fiili bireysel tüketim düzeyimiz 68
Eurostat kaynaklı bir veri daha açıklandı. AB ortalamasında 100 olan kişi başına fiili bireysel tüketim düzeyi Türkiye için 68 olarak hesaplandı.
TÜİK’in açıklamasında bu konuyla ilgili olarak şöyle denildi:
“Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin karşılaştırılmasında kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla temel alınırken, tüketicilerin göreli refah düzeylerinin karşılaştırılmasında kişi başına fiili bireysel tüketim endeksleri daha uygun bir gösterge olarak kabul edilmektedir.
Fiili bireysel tüketim, tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlere ek olarak devlet veya kar amacı olmayan kuruluşlar tarafından sağlanan (eğitim, sağlık vb.) hizmetleri de kapsamaktadır.”