Avrupa’dan sonra Brezilya’da popülist sağ siyasette gelişme
Geçen hafta Almanya’da popülist sağın yükselişini ele almıştım. Bu hafta da Latin Amerika’da Brezilya’daki sağcı popülist emekli yüzbaşı Bolsonaro’nun, seçimi kazandıktan sonra aldığı ilk kararlara değineceğim.
Almanya’da Hessen seçimlerinde beklenen oldu. Kazanan olmadı, ancak iktidarın ortağı CDU ve SDP 650 bin oy kaybederek yüzde 10’ar oy kaybettiler. Bu oyların Yeşiller ve ırkçı AFD’ye gittiği ortaya çıktı. Bununla iki sonuç gündeme geldi. Biri, Şansölye Merkel’in tarih vererek politikadan çekileceğini açıklaması diğer ise SDP’nin koalisyondan ayrılma saatinin geldiği.
Bunu anlamak için Almanya’nın iki farklı yüzüne bakmalıyız. Bunlardan biri 81 milyonluk ülke 2008 hariç hep büyüyor. Büyüme oranı yüzde 2.5, ihracatı 1.2 trilyon euro, bütçesi fazla veriyor.
İşsizlik oranı yüzde 4. Bu ülkenin parlak yüzü. Ya öteki olumsuz yüzünde ne var: 1.5 milyon Alman Gıda Bankası’ndan yardım alıyor, toplumun yüzde 16’sı yoksulluk çizgisinin altında yaşıyor. İşçilerin yüzde 40’ının ücreti 1990’dan bu yana aynı seviyede. Ülkenin her yerinde yeşil kart mahalleleri (Hartz 4 District) oluşuyor. Almanya, AB içerisinde nerdeyse geliri en bozuk ülke. Seçim sonuçlarına madalyonun bu yüzü etkili oldu demek yanlış olmayacaktır.
Gelelim Brezilya’ya. Başkanlık seçimlerinde İşçi Partisi’nin Sao Paolo Belediye Başkanı F. Haddad yüzde 45 oy alırken, seçimi Sosyal Liberal Parti PSL’nn 63 yaşındaki adayı emekli yüzbaşı Jair Bolsonaro yüzde 55 ile kazandı.
Uzun askeri yönetimler sonrası 1988’de demokratikleşen Anayasa sonrası, ülkede Başkan Lula ve devamında 2000-2015 dönemi Altın Yıllar olarak nitelenmişti. 2.2 trilyon dolarlık ekonomi ve kişi başına 12 bin dolar gelire ulaşılmıştı. Dış ticareti fazla veriyordu, dünyanın 6. büyük ekonomisi oldu. 50 milyon insan yoksulluktan kurtulmuştu. Brezilya model ülke olarak görülüyordu. Bu parlak tablo döneminde iktidardakiler eğitim ve sağlık altyapısını yenilemek yerine olimpiyat ve dünya kupası düzenlemeye yöneldiler. 2015’te dış şoklar sonrası bu hızlı bir etkiye yol açtı. Faizler yükseldi ve birbiri ardına skandallar yaşanmaya başlandı. Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Petrobas’ın gelirlerinin iktidardaki İşçi Partisi tarafından kullanıldığı anlaşıldı. Bağımsız yargı, soruşturmalarda iyi sınav verdi. Literatüre Araba Yıkama Soruşturması olarak geçen soruşturma ile bir eski devlet başkanı, 3 eski bakan ve 13 üst düzey iktidar görevlisi hapse mahkum edilip cezaevine kondu. 2010’da Forbes listesinde dünyanın 55. büyük şirketi olan Petrobas 2017’de 74’üncülüğe geriledi. Ülkede huzursuzluk ve cinayetler arttı, 2017’de 64 bin cinayet işlenirken tutuklu-hükümlü sayısı da 690 bine ulaştı. İşte bu tablo muhafazakar Bolsonora’yı başkanlık koltuğuna oturttu.
Bolsonora’nın ilk icraatı Trump ile askeri alanda işbirliği geliştirme kararı oldu. Ardından 5 maddelik acil programını açıkladı. Buna göre, polise silah kullanma ve gerektiğinde adam öldürme hakkı tanınıyor. Okullarda “darbeler tarihi” okutulmasına son veriliyor. Her türlü işgal eylemi terör kapsamında kabul ediliyor. Yerli halkın toprak edinme hakkı kaldırılıyor. Göç yasası ağırlaştırılıp, ülkeye göç olanaksızlaştırılıyor.
Evet , Brezilya’daki popülist gelişmede sağcı başkanın kazanması sonrası böyle bir tablo ortaya koyuyor.
Brezilya’da bir yıl bulunan Özenç Afacan ise “Bir tavus kuşuna” benzettiği bu çok renkli ülkenin özgürlükçü geleceğine inanıp yaşama sevincinin baskın çıkacağını söylüyor. Kıtanın efsane lideri Simon Bolivar’ın da bir sözü var: Latin Amerika siyasetçilerle yönetilemez. Bakalım bekleyelim Brezilya’da bu iki görüş hakim kılınacak m?