Avrupa’da yasaklar dönemi

Prof. Dr. Deniz Ülke KAYNAK
Prof. Dr. Deniz Ülke KAYNAK Periskop denizulke.kaynak@dunya.com

Romanya’da 2024 yılı Aralık ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda en ön sırada yer alan ve sosyal medyadaki olağanüstü etkisi nedeniyle ‘TikTok mesihi’ olarak adlandırılan  Calin Georgescu’nun adaylığının üst mahkemece iptal edilmesi, Avrupa Birliği’nde (AB) bir ilk niteliğindeydi. Georgescu, Romanya’nın temel değerlerine ve anayasaya aykırı davranmakla suçlanıyor; kampanya finansmanı ile ilgili yanlış bilgi vermek, yasa dışı bir grup olan Demir Muhafızlar ile iletişim içinde olmak gibi ithamlarla karşı karşıya bulunuyordu. 

Genellikle halka yalanlar söylemek ve ütopik bir hikaye satmakla suçlansa da sistemin Georgescu ile esas sıkıntısı, Rusya yanlısı ve Batı karşıtı bir çizgide yer alan dış politika stratejisiydi. Avrupa coğrafyasında ivmesi giderek yükselen aşırı sağ siyasetin temsilcilerinden olan Georgescu, Ukrayna’ya yapılan yardımın kesilmesi gerektiğini savunuyor ve hem AB’nin hem de NATO’nun konuya yaklaşımını eleştiriyordu. Yasak kararının ardından halk sokaklara dökülse de Romanya’da sistem demokrasiyi korumak adına demokrasiden taviz vermek(!) durumunda kalmıştı. Mayıs ayında yapılacak seçimlere katılamayacak olan Georgescu ise şöyle söylüyordu: “Avrupa artık bir diktatörlük; Romanya tiranlık altında”.

Yasak salgını ve Fransa

Cumhuriyet ve demokrasi tarihinin merkezi konumundaki Fransa’da 2027 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en güçlü adayı Marine Le Pen’in siyasetten 5 yıl süreyle men edilmesi ve hapis cezası alması Avrupa’da sistemin revizyonist rakiplere karşı yeni mücadele tarzını ortaya koymuş bulunuyor: “Yasaklama”. 

İlk kez 2012 yılında babasından devraldığı Ulusal Cephe (FN) lideri unvanıyla cumhurbaşkanlığına aday olan Marine Le Pen, 2017 ve 2022 yıllarında da girdiği her seçimde oylarını artırarak yüzde 41.5 dolayına kadar yükseltmişti. Göçmen karşıtlığı, Fransız milli değerlerinin ve kültürünün korunması gibi konulardaki hassasiyetinin yanı sıra Avrupa Birliği’ne karşı mesafeli tutumuyla da bilinen Le Pen, partinin adını Ulusal Birlik (RN) yaptıktan sonra nispeten ılımlı bir noktaya getirerek kapsayıcılığını öne çıkartıyordu.  

Le Pen’in sosyolojik tabanı da Macron’dan farklı olarak iyi eğitimli ve ekonomik olarak avantajlı kesimlere değil, ekonomik güvencesi olmayan yoksul tabana, kırsala ve işçi kesime dayanıyor. Küreselci ve AB değerlerini savunan elitler ile milliyetçi ve yerel toplulukların rekabetinde, Le Pen’in “Fransa elden gidiyor” söylemi giderek daha geniş bir taraftar grubuna hitap ediyor. İnsanların gelecek kaygısını, aidiyetlerini, milli duygularını araçsallaştırarak, onları çıkar merkezli bir refah anlayışından duygu ve tepki merkezli bir psikolojik kalıba doğru yönlendiriyor. Bu şekilde hem zengin-yoksul hem şehirli-taşralı hem de yerel-küresel diyalektiği üzerinden kurguladığı siyasetiyle AB’nin iki lokomotifinden biri olan Fransa için yeni bir yol öneriyor. 

Le Pen, Ukrayna’nın NATO ve AB’ye girmesine kesinlikle karşı ve dünya barışı için risk oluşturduğunu düşünüyor. Trump ve Putin ile iyi geçinmekten yana ve ulusal sınırların geçirgenliğinin de karşısında. Avrupa sisteminin kendisini bu revizyonist yaklaşımdan korumak için bulduğu yol yine aynı: Yargı ve yasaklama. Le Pen’in önceki gün alınan karara karşı tepkisi net: “Ben bir savaşçıyım. Demokrasinin bu kadar kolay reddedilmesine razı olmayacağım. Hiçbir yargıç seçimlere müdahale kararı alamaz”. 

Sistem neyi savunuyor?

Hem Romanya hem de Fransa’da merkezi sistemler yolsuzluklara karşı hukuku savunduğunu iddia ederken, seçimlerden menedilenler ise kararın hukuki değil, siyasi olduğunu öne sürüyorlar. Ancak kriz sadece bu iki ülke ile ilgili değil; tüm AB’yi kapsıyor ve bunlar zincirin henüz ilk halkaları. Üstelik gelinen aşamada artık bir çatlaktan değil, kırılmadan söz edebilecek durumdayız. 

Karara karşı tepkilerde ikiye bölünen Avrupa’da, Macaristan başbakanı Victor Orban’ın ilk mesajı “Je sui Marine”. X platformundan paylaştığı bir sonraki mesaj ise Darwin’e atıfta bulunuyor: “AB’yi bir barış projesinden savaş projesine dönüştürmek istiyorlar. Bu evrim değil, çürüme. Bizi cezalandırmak isteseler de direnmeliyiz”. 

İtalya başbakan yardımcısı Matteo Salvini’nin sözleri ise çok daha sert: “Bu, Brüksel’in savaş ilanı”.

Tüm dünyada çok sert rüzgarlar esiyor ve II. Dünya Savaşı sonrası özenle kurulan kurumlar, rejimler, ideoloji ve idealler tozlara karışmakta. Bildiğimiz Avrupa ise bu yeni savaşta sanki George Orwell’in şu tavsiyesini yerine getiriyor: “Bir savaşı bitirmenin en hızlı yolu, onu hemen kaybetmektir."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Talmud’un Avrupası 14 Nisan 2025
Sokakların ruhu 24 Mart 2025
Ölümcül dostluk 03 Mart 2025
Bir vatana ait olmak 17 Şubat 2025
ABD’nin Gazze serüveni 10 Şubat 2025