Avrupa'yı bekleyen tehlike
Serhan YENİGÜN / FİNANSINVEST
Piyasalar, ABD Merkez Bankası'nın "düşük faiz - yüksek likidite" periyodunu bir buçuk yıl uzatmasının coşkusuyla ralli yapmayı sürdürüyor. Bu dönemde, Avrupa'nın halen kalıcı ve tatmin edici bir çözüm üretemediği sorunlar ise geri planda kalarak rallinin önüne geçen bir satış ya da realizasyon bahanesi olarak kullanılmıyor. ABD'de ve güçlü Avrupa ülkelerinde düşük seyreden faizler de özellikle riskli varlıklara olan ilginin sürmesine neden oluyor. Küresel yatırım ajanslarının son raporlarında sabit getirili enstrümanlara yatırım yapan kurumsal yatırımcıların dâhi son dönemde portföylerinde bir miktar hisse senedine yer verdiğini görüyoruz. Ancak, şimdilik halı altına süpürülen ve risk iştahını kesmeyen problemlerin etkili bir potansiyel risk unsuru olarak hala masada durduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Yunanistan'ın özel sektör ile anlaşması, ardından AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası'nın uluşturduğu üçlü oluşumdan (troyka) 130 ilâ 145 milyar EUR arasında bir kredi desteği alması piyasaları bir süre daha rahatlatabilir. Fakat önümüzdeki birkaç aya baktığımızda asıl problem potansiyelinin Yunanistan değil Portekiz ve İtalya olacağından endişe ediyoruz.
Avrupa Merkez Bankası'nın üç yıl vadeli ve sadece %1 faiz ile 523 bölge bankasına sağladığı 489 milyar EUR'luk fonlamanın ardından birçok ülkenin borçlanma maliyetlerinde gevşeme yaşanmasına rağmen Portekiz tahvillerinin faizleri yükselişini sürdürüyor ve Euro tarihinin zirvelerine gelmiş durumda. Geçtiğimiz dönemde kredi desteği almak zorunda kalan Portekiz'in yakın zamanda yeniden Avrupa veya IMF kaynaklarından faydalanmasının gerekebileceği speküle ediliyor ve bu söylentiler her geçen gün artmakta. Portekiz'den çok daha büyük bir ekonomi olan İtalya ise, Şubat, Mart ve Nisan aylarında karşılamakla yükümlü olduğu 160 milyar EUR borç ödemesi nedeniyle başlı başına bir risk unsuru sergiliyor. Avrupa Merkez Bankası'nın piyasalara Aralık ayında sunduğu ucuz fonlamadan şimdilik faydalanmış görünen İtalya'nın yine de önümüzdeki üç ayı ne derece rahat atlatabileceği kritik bir soru işareti. Avrupa'nın bölge ekonomilerinde büyümelerin zayıfladığı, ancak artan borç yükleri nedeniyle gelir yaratma ya da kaynak bulma mecburiyetinden olduğu bu dönemde kaybedecek fazla vakti yok. Buna rağmen 30 Ocak AB Liderler Zirvesi, Mart'taki zirveye kadar geçecek dönemde önemli bir adımın atılmayacağına işaret etti. Bu boşluk döneminde, masada hala varlığını koruyan riskleri ve geride bıraktığımız ralliyi de dikkate aldığımızda olumlu haberlere verilebilecek piyasa tepkilerinin daha sınırlı, negatif gelişmeler ile gelebilecek kâr satışlarının ise daha belirgin boyutta kaldığını görebiliriz.