Avrupa'ya gidemezsek ne olur? (II)

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]

Bu hafta yazdığımız son bölüm ile dizi yazımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Geçen iki hafta içinde özellikle holiganizmin İngiliz futbolunu ve dolayısıyla Avrupa futbolunu nasıl şekillendirdiğini somut örneklerle sizlerle paylaştım. Aslında bugünkü endüstriyel ve modern futbolun gelişimini bir yerde holiganizme borçluyuz. Holiganizm kendi tahripkar etkisiyle futbolun yeniden şekillenmesini sağladı.
Bugünkü futbolu holiganizme borçluyuz
Özellikle, önceki yazılarımızda da dile getirdiğimiz gibi, Ada futbolunda meydana gelen şiddet olayları futbolun tarihsel gelişimine çok önemli katkılar sağladı. Bu sayede futbolun, şiddet ve benzeri anti-futbol unsurlarından nasıl korunacağına ilişkin yeni düzenlemeler ardı ardına gelirken, futbol daha güvenlikli bir ortamda oynanmaya başlandı. Futbola olan ilginin paraya tahvil edilebilmesi sürecinde oyunun saha içi ve saha dışı güvenliğinin sağlanması en öncelikli amaçlardan birisiydi. Nitekim tüm statlarda güvenlik en üst düzeye çıkartıldı. Buna bağlı olarak artan maliyetleri karşılamaya yönelik, daha paralı taraftarın statlara çekilmesi gerekiyordu ve öyle de oldu. Statlarda konfor ve lüks seviyesi yükseltilerek, oyuna finansal katkı sağlayacak kitlenin oyun alanına çekilmesi sağlandı.
Şiddet futbolu bu vesileyle farklı bir mecraya yönlendirirken, futbol aynı zamanda digital yayın platformlarının da gelişmesiyle parasal bir sürece doğru çevrildi. Parasallaşma ve ticarileşme, futbolun endüstriyel bir karaktere bürünmesine yol açtı ve Avrupa futbolu milyon eurolluk seviyelerden bugünkü milyar euroluk düzeylere geldi.
İşte bu parasallaşma, doğal olarak futbolun paydaşları olan kulüplere çok büyük servetler dağıtmaya başladı. Endüstriyelleşmeyle farklı bir boyuta geçen futbol, sadece bir spor olmaktan çıkıp 'show business'a, yani gösteri ve eğlence endüstrisine dönüştü ve kendi pazarını yarattı. Futbol pazarının temel dinamikleri kulüpler için çok büyük bir pastayı da beraberinde getirdi. Bu bağlamda, UEFA tarafından düzenlenen Şampiyonlar Ligi 1992'den itibaren paydaşı olan kulüplere büyük servetler dağıtmaya başladı. İşte bu ahval ve şerait içinde bugün hiçbir profesyonel kulübün Avrupa'ya gitmeme ya da UEFA'nın organizasyonlarına katılmama gibi bir lüksü bulunuyor.
Yukarıda dile getirilen temel analiz kapsamında kulüplerimizin Avrupa'ya gidememeleri bu yazımızda somut olarak analiz edilmeye çalışılacaktır.
Avrupa'ya gidememenin futbolumuza olası etkileri
Avrupa'ya gidememenin Türk futboluna etkisi temel olarak iki noktada ortaya çıkacaktır. Bunlardan ilki:
1.Mali ve iktisadi etkisi
Türk futbolu çok ciddi bir iktisadi ve mali darboğaza girecektir. İktisadi ve mali anlamda Avrupa futbolundan gerekli ve hak ettiği payı alamayan bir futbol ekonomisinin sürdürülebilir bir büyümeyi yakalayamaması, zaten sağlıksız bir mali yapı içinde olan kulüplerimizin iktisadi ve mali olarak daha kötü bir pozisyona sürüklenmelerine yol açacak ve bu süreç sonunda futbolumuz rekabetçi yapısını kaybedecektir. Bunun pratiğe yansıması ise, kulüplerimizin artan borç yükü ve yetersiz gelirleri nedeniyle kapanmaları ya da devlet yardımına ihtiyaç duyan bir futbol yapılanması olacaktır.
İktisadi ve mali fatura
Türk takımlarının Avrupa'ya 5 yıl gidememesi ekonomik kriz sürecini beraberinde getirebilir...
UEFA Şampiyonlar Ligi Avrupa ve dünya futbolunun göz bebeği. Böylesi bir organizasyonda olmamak, daha baştan futbol vitrininden uzaklaşmak anlamına geliyor. Vizyonda olmamak, parasal felaketi ve çöküşü de beraberinde getirir. Çünkü Şampiyonlar Ligi bugün yıllık olarak yaklaşık 751 milyon euroyu bu organizasyonda gruplara kalan 32 takıma dağıtıyor. Basit ortalama üzerinden kulüp başına düşen ortalama gelir yaklaşık 23.4 milyon euroya ulaşıyor.
Şampiyonlar Ligi'ne katılım payı olarak 3,9 milyon euro ödeyen UEFA, UEFA Avrupa Ligi'ne katılımın bedeli olarak maç başına da 600 bin euro olmak üzere takım başına 3.3 milyon euroyu kasasından çıkartıyor.
UEFA, Şampiyonlar Ligi'nde her galibiyete 800 bin euro ödül veren UEFA, her beraberliğe de 550 bin euro ödüyor. Buna göre UEFA geçen sene sportif performans olarak kulüplere 76,8 milyon euro dağıtmış. Ayrıca kulüplerin havuz gelirlerinden ülkelerin katılım paylarına göre dağıtılan tutar ise 2.2 milyon eurodan 25.8 milyon euroya kadar değişiyor. Ki, bu şekilde geçen yıl havuzdan yayın geliri olarak dağıtılan tutar 341.1 milyon euro civarında. UEFA Avrupa Ligi'nde ise bu rakamlar biraz daha aşağı seviyede... Gruptan çıkan takımlara ekstra 3'er milyon euro dağıtan UEFA, çeyrek finali geçenlere 3.3 milyon, yarı final oynayanlara 4.2 milyon Euro, şampiyona 9 milyon euro, finali kaybedene ise 5.6 milyon euro veriyor. Buna göre sadece Şampiyonlar Ligi'nde 32 takıma dağıtılan tutar 754.1 milyon euro düzeyinde...
2010-11 sezonunda ülkemizi gruplarda temsil eden Bursaspor'un kasasına bu bağlamda giren para 20 milyon 48 bin euro.
Gruplara kalan takımlar katılım bonusu olarak 640 bin euro, maç başına bonus 360 bin euro, galibiyete 120 bin euro, beraberliğe ise 50 bin euro veriyor.
Gruplardan çıkan 200 bin euro, ilk 16'ya 300 bin , çeyrek final 400 bin, yarı final 700 bin euro verdi. Finali kazanan 3 milyon, kaybeden ise 2 milyon euro UEFA Avrupa Ligi'nde gruplara kalınması halinde medya payını da arttıran UEFA, Avrupa Ligi'nde mücadele eden 56 kulübe bu şekilde geçen sezon toplam 150 milyon 360 bin euro dağıttı.
2010-11 Sezonu'nda Avrupa Ligi'nden Beşiktaş 8.4 milyon euro kazandı.
Görüldüğü üzere sadece Şampiyonlar Ligi ve Europa Lig'den 2010-11 Sezonu'nda iki kulübümüzün toplam kazancı yaklaşık 28.4 milyon euro. Çok basit bir hesapla Türk takımlarının sadece bu iki organizasyona dahil olamamalarından dolayı yıllık kaybı minimum 28.4 milyon euro civarında. Beş yıl sadece katılım ve sportif performans olmayacağından kayıp 142 milyon euroya ulaşıyor.
Bunun yanı sıra, kulüplerin ekstra maç günü geliri olmayacağından buradan da kaybedilecek tutar yıllık yaklaşık 6 takım için ortalama 750'şer bin TL'den 487 bin 500 TL olmak üzere 10 maçta 4.9 milyon TL ve buradan da minimum 5 milyon TL (yaklaşık 2 milyon euro) yapar. 5 yıldan da buradan gelecek kayıp yaklaşık 10 milyon Euro'ya ulaşabilir.
Sadece kulüplerimizin yıllık maç günü kaybı en az 10 milyon euroya ulaşır ki, bu tutar'ın yüzde elli daha fazla olma ihtimalini de göz ardı etmeyelim.
Bu tutarı da eklediğimizde sportif performans + maç günü gelir kaybı 5 yılda 192 milyon ile 220 milyon euro arasında olabilecektir.
Reklam gelirleri...
UEFA tarafından verilecek olan tutarların yanı sıra, Avrupa'da mücadele edeceği için kulüpler ile özel sponsorluk ya da reklam anlaşması yapan kurumlar da '5 yıl Avrupa'dan men' kararının ardından kulüplere olan para akışını da durduracaktır. Futbolun sponsorluk ve reklam gelirleri konusunda ciddi bir sekteye uğraması, muhtemel kulüplerin 5 yıl boyunca özel reklam anlaşmalardan yoksun kalmasına sebep olacaktır. Bunun mali bedeli ise toplamda 50 milyon euroya kadar yükselebilecektir.
Sponsorluk gelirleri
Avrupa'da mücadele edemeyecek kulüplerimizin sponsorluk desteği bulması da zorlaşacaktır. Buradan da gelecek kayıp en az 30 milyon euro civarında olabilecektir.

Zarar 250 milyon euroya kadar çıkabilir!
Sonuçta, futbolun asıl gelirlerinin dışında başta turizm olmak üzere uydu, TV, decoder, diğer elektronik ekipman vb. olmak üzere 25-30 milyon euro civarında da diğer gelir kayıplarını da baz aldığımızda, bu tutar toplamda 250 milyon euroya kadar yükselebilecektir.
Toplam gelirlerimizin 525 milyon euro civarında olduğunu dikkate aldığımızda, Türk futbolu böylesi bir kararda toplam gelirlerinin %47'sini kaybetmiş olacaktır. Kaldı ki, bunun etkisi sadece beş yıl ile sınırlı kalmayacaktır. Gelecek 6-7 ve hatta 10. Yıla kadar bu zararı hesapladığımızda, bu tutar yüzde elli daha katlanarak artabilecektir.
Türk futbol ekonomisinin giderek daralması, zararın daha fazla oluşmasına neden olabilecektir.
Avrupa'ya gidemeyen Türk futbolunun izlenilirliği de düşecektir
Bu ise naklen yayın gelirlerimizin azalmasına neden olacaktır. İzleyen sayısının azalması, yayıncı kuruluşun yükümlülüklerini yerine getirmesini zorlaştırabilecektir. Bu durum yayıncı kuruluşun ve kulüplerimizin önemli finansal sıkıntılara girmesine yol açabilecektir. Yeterli abone ve izleyiciye ulaşamayan yayıncı kuruluşun gelirlerindeki olası azalış, futbola aktarılacak maddi fonların da azalması anlamına geliyor. Bugün naklen yayın gelirleri endüstriyel futbolun temel yakıtını oluşturuyor. Bu yakıttan yoksun bir ekonominin yol alması mümkün görünmüyor. Bu durum aynı zamanda çevresine de çok önemli dışsal etki sağlayan futbol ekonomisini ve onun katma değer yaratan paydaşları da ciddi etkileyecektir.
2. Sportif etkisi
Kulüplerimizin Avrupa futbolunun organizasyonlarına katılamaması, süreç içinde kulüplerimizin sportif rekabet gücünü olumsuz etkileyecektir. Avrupalı kulüplerle mücadele edememek, kulüplerimizin rekabetçi dengelerini, dengesiz rekabete dönüştürecektir. Tekrar rekabet gücünü kazanabilmek ise kulüplerimizin en az on yıl boyunca üstün performans sağlamalarına bağlı olacaktır. Kulüplerimizin beş yıllık süre içinde oyun dışında kalmaları, ülke katsayımızın düşmesine yol açacaktır. Takımlarımızın maç yapamıyor olmaları, takım katsayılarının beş yıl içinde sıfırlanması anlamına geliyor. Bu ise Avrupa'ya daha az kulüp göndermek ve Şampiyonumuzun ve kulüplerimizin daha fazla ön eleme oynaması ve çok güçlü rakiplerle eşleşmesi anlamına geliyor.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun 2010 yılında düzenlediği ve Türk futbolunun gelecek 10 yıllık stratejisini oluşturan "Futbolla Türkiye'yi İleriye Taşıma" temel anlayışından da vazgeçmek anlamına geliyor. Bu ise, Türk Futbolun temel çelişkilerinden birisini oluşturuyor.
3. Altyapıya Etkisi
Futbola yeterli fon transfer edemeyen ve gelir elde edemeyen bir ekonomi doğal olarak, futbolun alt yapısına da yatırım yapamayacaktır. Alt yapısı gelişmeyen ya da ihmal edilen bir futbol liginin ayakta kalması ve rakipleriyle mücadele edebilmesi mümkün değildir. Bu durum orta ve uzun vadede futbolumuzun rekabetçi dengesini sportif anlamda olumsuz etkileyecektir.
Sonuç
Yukarıda yaptığımız analiz ve bu analizden çıkarmaya çalıştığımız olası sonuçlar, Türk futbolunun Avrupa'ya gitmeme gibi bir lüksünün olmadığını bize gösteriyor.
UEFA'ya karşı bir duruş sergileyebilmenin yolu iktisadi, mali ve sportif anlamda güçlü olmaktan geçiyor. Bu güç dengesi ve merkezinde yer almayan bir futbol yapısının ayakta kalması, böylesi bir karar durumunda ancak devletin açık desteği ve bu alana aktaracağı parasal fonlara bağlı olacaktır. Bu ise, siyasetin futbol üzerindeki vesayetini daha da artırması anlamına gelir. Oysa biz bu vesayeti ortadan kaldırmanın yolunu aramalıyız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar