Avrupa'ya gidemezsek ne olur? (I)

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]


 

Kamuoyunu günlerdir meşgul eden sorun hala çözümlenmedi. UEFA'ya takımlarımızı gönderip göndermeyeceğimize ilişkin ortada henüz bir netlik yok. 3 Temmuz 2011'de başlayan şike skandalı süreci üzerinden tam dokuz ay geçti. Biz hala sorunun çözümü konusunda yol alamadık.
Bu süreç devam ederken, toz duman bulutu içinde Süper finallere geldik. Lig geçen hafta oynanan maçlarla tamamlandı. Ancak henüz Avrupa'ya Süper Final sonunda takımlarımızın gidip gitmeyeceğini bilmiyoruz. Federasyon bir yandan mahkeme kararını bekleyip buna göre hareket etmeyi düşünürken, diğer taraftan UEFA bir an önce, süre giden şike davasının sonuçlandırılmasını ve TFF'nin buna göre aksiyon almasını istiyor.


Bu hafta biz de bu konuyu irdelemek istiyoruz. İki bölümden oluşan yazımızda Avrupa'ya takım göndermeme lüksümüz olup olmadığını ve alacağımız kararların bazı olası sonuçlarını sizlerle paylaşacağız. Yine ayrıca Liverpool'un 1985'te Heysel'de Juventus ile oynadığı Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde, İngiliz holiganların taşkınlık yapıp 39 İtalyan seyircinin ezilerek ölmesine ve 350 seyircinin yaralanmasına neden olması sonrasında UEFA'nın İngiliz kulüplerine verdiği 3 yıllık men cezasını az bulan zamanın İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher'ın, İngiliz kulüplerini beş yıl süreyle Avrupa kupalarına göndermemesi kararının bugün ülkemize örnek karar olup olamayacağını tartışacağız.

İngilizlerin durumu bizimkinden farklıydı


Öncelikle soruna doğru yönden yaklaşmamız gerekiyor. İngilizlerin beş yıl süreyle Avrupa Kupalarından men edilmesinin temelinde İngiliz futboluna giderek egemen olan ve daha sonra tüm Avrupa'ya yayılan holiganizmin yol açtığı felaketler yatıyor.


Çok kısaca İngilizlerin futbolda sebep oldukları büyük felaketleri burada yeri gelmişken sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.


1.Ibrox felaketi: 5 Nisan 1902'de İskoçya'nın Glasgow kentinde, Ibrox Stadı'nda İskoç ve İngiliz milli takımları arasında milli maç oynanırken, taraftarın taşkınlığı sonucunda tribünün çökmesi sonrası 25 kişinin ölmesi ve 500 kişinin yaralanmasına yol açan tarihin ilk felaketi.


2. Burnden Park felaketi: 9 Mart 1946'da İngiltere'nin Manchester kentinde Burnden Park Statyumu'nda Bolton Wanderers ve Stoke City takımları arasında oynanan maç esnasında taraftarların taşkınlığı sonucu çıkan arbede de 33 kişinin ölmesi ve 400'den fazla taraftarın yaralanmasına neden olan tarihin ikinci felaketi.


3. Bradford City felaketi: 11 Mayıs 1985'te İngiltere Bradford'da Valley Parade futbol stadında Bradford City ile Lincoln City futbol takımları arasında oynanan lig maçında taraftarların çıkarttığı yangının verdiği karışıklık sonucu 56 kişinin ölmesi ve 269 kişinin yaralanması felaketi
4. Heysel felaketi: 29 Mayıs 1985'de Brüksel'de oynanacak olan Juventus ile Liverpool arasındaki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası final maçının başlamasından önce Liverpool taraftarlarının İtalyanlara saldırması ve çıkan panik sonucu bir duvarın çökmesi ve taraftarların tel örgülere sıkışması sebebiyle 38 İtalyan taraftar ve 1 Belçikalının öldüğü felaket.


5. Hillsborough felaketi: 15 Nisan 1989'da Sheffield şehrinin takımı olan Sheffield Wednesday'in sahasıHillsborough Stadyumu'nda gerçekleşen felakette tamamı Liverpool taraftarı olan 96 kişinin ezilerek ölmesi ve 766 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan İngiltere ve dünya futbolunun en ölümcül ve en kötü felaketi.


İfade ettiklerimizden de anlaşılacağı üzere İngiliz futbol holiganlarının neden olduğu olayların sonucunda onlarca insanın ölümü ve yüzlerce insanın yaralanmasına yol açan bu felaketler, Thatcher'ın böyle bir karar almasına sebep olmuştur. Thatcher, Heysel faciası sonrasında UEFA'nın İngiliz kulüplerine verdiği üç yıllık men cezasını az bularak, bu vahşet geleneğine son vermek için "Bizim hayvanlara bu ceza yetmez" diyerek, İngiliz kulüplerini Avrupa kupalarına göndermemiştir.


Bizim futbol kültürümüzde ve bugün yaşanılan olayların temelinde ise şiddet faktörü İngiltere'deki gibi bir gelişim göstermemiştir. Her ne kadar, 17 Eylül 1967'de Kayseri'de oynanan Kayserispor - Sivasspor maçında çıkan olaylar sonucunda 43 kişi ölmüş ve yüzlerce kişi de yaralanmış olmasına karşın, Türk spor ve futbol tarihinde benzer olayların daha sonradan tekrar etmemesi, sorunun özünü analizde bizi farklı bir noktaya götürüyor. Bizim bugün içinde bulunduğumuz sorunun şike eksenli olması, alınacak kararlarda Thatcher kararının benchmark olamayacağını bize gösteriyor.

Thatcher bugün olsa aynı kararı verebilir miydi?
 

Thatcher'ın bugün böyle bir karar verip veremeyeceğine birlikte bakalım.


1980'li yıllarda Premier Lig
 

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, 1980'li yıllar İngiltere'de henüz daha Premier Lig'in olmadığını, parasal genişleme ve iktisadi büyümenin İngiliz kulüplerini henüz Avrupa'nın en zengin kulüpleri arasına sokmadığını, İngiliz kulüplerinin yıllık ortalama 150 bin ile 2 milyon sterlin arasında gelire sahip olduğunu, yıllık naklen yayın gelirinin 2.3 milyon Sterlin civarında gerçekleştiğini, Avrupa futbol büyüklüğünün yaklaşık 3.5-4 milyar dolar civarında bir büyüklüğe ulaştığını, UEFA'nın Şampiyon Kulüpler Kupası organizasyonunda yıllık bütçesinin 50 milyon dolar düzeyinde olduğunu ve bu kupayı kazanan kulübün sembolik bir parasal ödül aldığını, sadece itibar için mücadele edilen bir kupanın havaya kaldırıldığını, esas gelirin maç günü gelirlerinden ibaret olduğunu, İngiliz kulüplerinin 1985'te yıllık 9.5 milyon sterlin transfer harcaması yaptıklarını, Londra Borsası'nda sadece bir İngiliz kulübünün Tottenham Hotspour'un (1983'te) bulunduğunu ve halka arzdan 3.8 milyon sterlin gelir elde ettiğini, Manchester United'ın yıllık sponsorluk gelirlerinin 500 bin sterlin olduğunu, kulübün hisselerinin çoğunluğunun 20 milyon Sterlin'e Michael Knighton'a 1989'da satıldığını, Manchester United'ın 1991'de Londra Borsası'na girerken 6.7 milyon sterlin halka arz geliri elde ettiğini, kulübün 1985'teki toplam gelirlerinin ise yaklaşık 6 milyon sterline ulaştığını, İngiliz kulüplerinin 1985'te yıllık toplam gelirlerinin 49.2 milyon, toplam borçlarının ise 32 milyon sterlin düzeyinde bulunduğunu, 1983'te İngiliz kulüplerinin toplam naklen yayın gelirlerinin 2.3 milyon sterlin civarında olduğunu, Premier lig'de ortalama seyirci sayısının 1985'te 18.500 kişi olarak gerçekleştiğini belirtelim.


1979-1996 arası İngiliz Futbol Ligi'nde naklen yayın gelirleri gelişimi
Yıl Yayıncı kuruluş Tutar (Sterlin)
1979 ITV 120.000
1980 ITV+BBC 2.200.000
1983 ITV 2.300.000
1985 BBC 4.000.000
1989 ITV 11.000.000
1992-1996 BSkyB 304.000.000
2000'li yıllarda Premier Lig
1980'li yıllarda Premier Lig'in iktisadi ve mali yönünü sizlerle kısaca paylaştık. Bugünkü Premier Lig rakamlarını da vererek, yukarıdaki sorumuza yanıt aramaya çalışalım. Thatcher bugün olsa nasıl karar verirdi? Ona bakalım.


Premier Lig kulüplerinin 2010 itibariyle yıllık yarattığı gelir 2.739 milyon euroya ulaşıyor. Bu gelirlerin 933 milyon euroluk kısmı yayın gelirlerinden 665 milyon euroluk kısmı sponsorluk gelirlerinden, 527 milyon euro'luk bölümü maç günü gelirlerinden ve kalan 614 milyon euroluk kısmı da logolu ürün satımı başta olmak üzere diğer ticari gelirlerden oluşuyor.


Premier Lig'in bugün bonservis bedelleri üzerinden lig değeri 3.355 milyon euroya ulaşmış durumda. Dünya'nın en zengin kulüplerinden birisi olarak gösterilen Manchester United'ın piyasa değeri ise 1.2 milyar dolar civarında.


Premier Lig'de oyunculara ödenen toplam ücret, maaş ve prim tutarı ise 2010 yılında yıllık 1.559 milyon euro olarak gerçekleşmiş durumda. Premier Lig'in yıllık yarattığı faaliyet karı ise 93 milyon euro düzeyinde.


Premier Lig'de ortalama seyirci sayısı ise 42.500 kişiye yükselmiş durumda.


Premier Lig'de top koşturan kulüplerden Manchester United'ın toplam gelirleri 2010-11 sezonunda 367, Arsenal'ın 251, Chelsea'nin 249, Liverpool'un da 203 milyon euroya ulaşmış durumda.


Manchester United'ın 367 milyon euroluk gelirlerinin 120 milyonluk kısmı ticari gelirlerden oluşurken, 132 milyonluk bölümü yayın gelirlerinden ve 117 milyonluk kısmı da ticari gelirlerden oluşuyor.


İngiliz kulüplerinin gelirleri 1992 yılında Premier Lig'in kurulmasıyla astronomik olarak artış kaydederken, giderleri ve buna bağlı olarak borçları da inanılmaz boyutlara ulaştı. Şu anda yaklaşık 5.5 milyar euroluk borcuyla dünyanın en borçlu liglerinin başında gelen Premier Lig'de kulüpler mali anlamda son derece sıkıntılı günler yaşıyorlar.


Nitekim, Deloitte'un en zengin 20 kulüp sıralamasında üçüncü sırada bulunan Manchester United ödemekte zorlandığı borçlarını karşılayabilmek amacıyla 2010 yılında 600 milyon Sterlinlik tahvil ihraç etmek durumunda kaldı.


İngiliz kulüpleri Avrupa kupalarından iyi para kazanıyor


Her sene Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi'ni domine eden İngiliz kulüpleri Avrupa kupalarından iyi para kazanıyorlar. 2010-11 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden İngiliz ekiplerinden Manchester United UEFA havuz gelirlerinden 31.1 milyon euro, Chelsea 53.2 milyon euro, Arsenal 44.5 milyon Euro ve Tottenham Hotspur'ta 30 milyon euro gelir elde etti.


UEFA Avrupa Ligi'nde oynayan Liverpool ve Manchester City 6.1'er milyon euro gelir elde ettiler.


Yukarıda belirtilen tutarlar UEFA'nın havuz gelirlerinden kulüplere dağıtılan tutarlar olup bu gelirlerin içinde Şampiyonlar Ligi maç günü gelirleri ve diğer gelirler bulunmuyor.
Sonuç
İngiliz kulüplerinin içinde bulundukları iktisadi ve mali koşullar ile içinden geçtikleri uzun süreci kısaca yukarıda değerlendirdik. Bu değerlendirmelerimizden de görülüyor ki, bugünkü koşullarda İngiliz Kulüplerinin Avrupa'ya gönderilmemesi, sadece kulüpler için değil, aynı zamanda Premier Lig için de yıkım anlamına geliyor.
 

Ne İngiliz futbol federasyonu FA'ınn bu kulüplerin olası gelirlerini tazmin edebilecek bir finansal gücü var, ne de gırtlağına kadar borçlu İngiliz kulüplerinin Avrupa'ya gidememekten doğabilecek zararları karşılayabilecek ek gelir yaratma potansiyeli var. Çünkü, Avrupa kupaları, özellikle de Şampiyonlar Ligi vitrininde kalmanın kulüplere sağladığı katma değer, Premier Lig'de kendi yarattıkları gelirlerden daha fazla öneme sahip görünüyor.


Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi bugün İngiliz ve Avrupa futbolunun iktisadi, mali ve sportif anlamda hayat suyunu oluşturuyor. Kulüplere reyting, saygınlık ve rekabet olanağı yarattığı için başta naklen yayın gelirleri olmak üzere, sponsorluk, reklam ve medya gelirleri tamamen bu liglerde olabilmeye bağlı. Bu liglerden uzaklaşmak, izlenmemek anlamına geliyor. İçe kapanık, dünyadan ve Avrupa'dan kopuk bir Ligi ve bu ligde mücadele eden takımları kim neden ve nasıl izleyecek? Olaya sadece iktisadi ve mali anlamda değil, sportif olarak ta bakıldığında bu liglerde olabilmek, kulüplerin orta ve uzun vadede sportif rekabet yeteneğini ve gücünü artırıyor.


Önümüzdeki hafta yazımızın bizi ilgilendiren kısmını sizlerle paylaşacağım. Kulüplerimizin Avrupa'ya gidememesinin Türk futboluna yapacağı iktisadi-mali ve sportif tahribatın ne olabileceğini somut rakamsal veriler üzerinden değerlendireceğiz. Özellikle, İngilizlerin Avrupa kupalarından men edildikten sonra futbollarını nasıl yapılandırdıklarını sizlere anlatacağım.
 

UEFA'nın yaşanılan olaylar nedeniyle bir tehdit olarak gördüğü İngiliz futbolu, bunu nasıl bir fırsata çevirdi? Bir yandan futbol pastasını büyütürken, diğer taraftan sportif performansta Avrupa'yı tekrar nasıl domine eder hale geldiler? Bugün hafta sonu 180 ülkede 470 milyon insanın izlediği lig haline gelebilmeyi nasıl başardılar? Gelecek hafta bu konuların ve Türk Futbolunun içinde bulunduğu krizi nasıl fırsata çevirebileceği üzerinde duracağız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar