Avrupa'nın Meksika'sı
GÜNDEM / Tuğrul Belli [email protected] Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, salı günü düzenlenen "Türkiye Sermaye Piyasaları Forumu"nda "Türkiye Avrupa'nın Meksika'sı olabilir. Otomotiv ve dayanıklı tüketim mallarında çok önemli üreticiyiz. Tekstilde İtalya'yı çok rahat geçebiliriz" şeklinde bir açıklamada bulunmuş. Bence ne otomotiv ve dayanıklı mallarda çok önemli bir üreticiyiz, ne de İtalya'yı çok rahat geçebiliriz ama Türkiye ile Meksika arasında bir benzerlik olduğu doğru. Şahsen ben de uzun zamandan beri dünyada iktisadi bakımdan Türkiye ile karşılaştırılabilecek bir ülke varsa onun Meksika olduğunu iddia etmekteyim. Türkiye'nin bazı yabancı ve yerli yorumcular tarafından kısaca BRIC olarak adlandırılan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin ile aynı potada değerlendirilmesini oldukça anlamsız bulmuşumdur. Söz konusu ülkelerle Türkiye arasında iktisadi ve demografik yapı, coğrafi konum, yerüstü ve yeraltı doğal kaynak yapısı vs. bakımından çok az benzerlik olmasına karşın, Meksika ile Türkiye'nin çok daha fazla benzer yönü olduğu ortadadır. Ancak, şunu da belirtmem gerekiyor ki, ben Türkiye ile Meksika kıyaslamasını yaparken, Sn. Şimşek'ten farklı olarak Meksika ekonomisinin bir "başarı hikayesi" olmaktan çok, bir "bağımlılık hikayesi" olduğunu düşünüyorum. Meksika bizimle pek çok benzerlikleri olan bir ülke. Nüfus yapısı, şehirleşme, işsizlik oranı, eğitim durumu, ekonomik altyapı, sanayinin yapısı, siyasi (az) gelişmişlik ve dış ticaretteki bölgesel bağımlılık vs. gibi konularda benzerliklerimiz çok fazla. Satın alma gücü paritesine göre yapılan hesaplamalara göre Meksika'nın kişi başına düşen geliri 12,888 dolar, Türkiye'nin ise 12,774 dolar. Belki de tek ayrıldığımız nokta Meksika'nın ispatlanmış rezervleri oldukça düşük de olsa ve son yıllarda artan petrol fiyatlarına rağmen ciddi şekilde azalma eğilimi içinde de olsa kendine yetmesinin ötesinde ihracattan yılda 30-40 milyar kadar bir gelir sağlayacak miktarda bir petrol üreticisi olması. Zaten iki ülkenin cari açık durumu da neredeyse bu farkı yansıtacak şekilde. Türkiye için 2008'de 50 milyar dolar cari açık beklenirken, Meksika'nın açığının 9.3 milyar dolar olması bekleniyor. Bilindiği gibi Meksika bizim AB ile Gümrük Birliği'ne girmemizden sadece 2 yıl önce 1994 yılında ABD ile NAFTA adı verilen serbest ticaret anlaşmasını imzalamıştı. Ancak biz GB sonrasında ciddi ekonomik dalgalanmalar geçirerek 2002 yılına kadar toparlanamamıştık. Meksika ise NAFTA'nın akabinde tıpkı bizim son 5 yıldır yaşamakta olduğumuz şekilde çok ciddi boyutlarda yabancı (ağırlıklı Amerikan) sermaye çekmeye başladı ve büyümesinde belirgin bir artış meydana geldi. Meksika'nın 1996-2001 yılları arasındaki ortalama büyüme hızı yüzde 4.5 iken, Türkiye'nin büyüme hızı yüzde 2.5 idi. Ancak 2001 sonrasında Meksika hızla ivme kaybetmeye başladı. Ülkenin 2002-2007 büyüme hızı ortalaması yüzde 2.9. (Türkiye'nin aynı dönemdeki ortalaması ise yüzde 6.8). Her ne kadar yabancı analistler Meksika'nın IMF'nin kitabında yazan reformların çoğunu gerçekleştirdiğini ve yabancı yatırımlar açısından ülkenin cazibiyetini artırdığını iddia etseler de, bu "sanal" büyüme halka yansımadı ve yansımıyor. Korkarım ki, Meksika'yı 5 sene gibi bir farkla izleyen Türkiye'nin de yazgısı aynı olacak gibi. Son dönemde, büyüme hızımızda yapısal nedenlerden kaynaklanan bir azalma yaşamaya başladık. IMF'nin bile (ki Türkiye ile olan neredeyse embriyonik bağları nedeniyle çok da tarafsız bir kuruluş olduğunu söyleyemeyiz) Türkiye için önümüzdeki 4 senelik büyüme tahmini yüzde 4.5. Bilindiği gibi pek çok yorumcu Türkiye'nin işgücüne katılacak nüfus projeksiyonlarına bakarak yüzde 5'in altındaki büyüme hızının deyim yerindeyse "Türkiye'yi kesmeyeceğini" ve işsizliğin artmasına sebep olacağını ifade etmekte. Ben ise büyüme hızının daha da düşük kalma ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Peki, Meksika bütün uygun gibi görünen şartlara rağmen neden yüksek bir büyüme hızı yakalayamıyor? Öncelikle Meksika'nın da Türkiye gibi dalgalı kur ve enflasyon hedeflemesi programı izlediğini, ve haliyle parasının son yıllarda değerlenmiş olduğunu belirtelim. Her ne kadar bu durum (tıpkı Türkiye'de olduğu gibi) görünüşte ihracat artış hızını etkilemiyor gibi gözükse de, ülkenin petrol gelirleri hariç olarak hesaplanan cari dengesinde ve dolayısıyla ülke içi tasarruflarda artış sağlama noktasında etkili olmadığı gözleniyor. İkinci önemli nokta da yabancı yatırımlara sonuna kadar açılmış olan Meksika ekonomisinde son dönemlerde bu yatırımlardan temettü, transfer fiyatlaması ve diğer yollarla çıkışların oldukça artmış bulunması. Kısaca, ülkede yaratılan katma değerin önemli bir kısmı yurtdışına transfer ediliyor. Son olarak Meksika'nın ülke içi asayiş ve güvenlikle ilgili önemli sorunlarla boğuşmakta olduğunu ve ülkede bozuk olan gelir dağılımı nedeniyle hırsızlık ve adam kaçırma olaylarının çok yaygın olduğunu hatırlatmakta fayda var. Maalesef Türkiye-Meksika kıyaslamasında "darısı bizim başımıza" diyemiyoruz.