Avrupa, Türkiye’nin kaderidir
Ben, kurucu atalarımıza büyük bir teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. İyi ki, Türklerin gözü hep Avrupa’ya, batı sınırlarına dönük olmuş. İyi ki, hep Batı’ya doğru ilerlemişiz. İyi ki, Bosna imparatorluğa Kayseri’den önce katılmış. Kurucu atalarımızın hep bir bildiği varmış. Coğrafya, bir ülkenin kaderidir. Türkiye’nin de kaderi olmuştur. Türkiye, Avrupa’nın parçasıdır. Siz şimdi heyecana kapılıp, “Atalarımızın izinden gitmeyi sürdürelim, Batıya doğru yola devam edip, Amerika’ya ulaşalım” diyenlere bakmayın. Avrupa, Türkiye’nin kaderidir. Türkiye’yi Amerika’ya taşımak mümkün değildir. Kanaatim şudur: Türkiye, Avrupa’da olmasaydı, bugün orta teknolojili bir sanayi ülkesi olamazdı. Bugün dert ettiğimize benzer dertlerimiz olmazdı. Nasıl yüksek teknolojili bir sanayi ülkesi oluruz diye dertleniyor olmazdık. Doksan yılda aldığımız mesafeyi alamaz, bir sanayi ülkesi olamazdık. Neden böyle düşünüyorum anlatmak isterim.
Ben sanayinin ticaret akımları vasıtasıyla ülkeden ülkeye hareket ettiğini düşünüyorum. Sanayi, komşudan komşuya sıçrar ve bu sıçrama sürecinde muhakkak ki, gelişen ticaret akımlarının bir rolü vardır. Bakın Türkiye’ye: 2013 yılı itibariyle, Türkiye sanayi malları ihracatının yaklaşık yüzde 40’ını hala Avrupa Birliği ülkelerine yapmaktadır. 2004 yılında bu oran yaklaşık yüzde 50 civarındaydı. Daha eskiden ise yüzde 65’lere vururdu. Türkiye mevcut sanayi kapasitesini Avrupa ile ticaret yaparak bugünkü haline getirdi. Şimdi Türkiye, Orta Doğu ve Afrika pazarlarına doğru da yöneldi. Ne oluyor? Sıra artık Türkiye’ye gelmiş bulunuyor. Türkiye Avrupa ile etkileşim için sanayileşti. Şimdi bizim komşularımız bizle etkileşim içinde bize bakarak sanayileşecekler. Nasıl onların şirketleri buraya gelerek, bizim dönüşüm sürecimize destek verdiyse, şimdi de bizim şirketlerimiz oraların dönüşümüne destek verecekler. 2004 yılında bu tür pazarların toplam ihracatımızdaki payı yüzde 16 civarındaydı. Şimdi yüzde 30’a yükseldi. Dün Avrupalılar bize dışa açılın derlerdi, şimdi Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için bizim reçetemiz de aynıdır. Biliyorum çünkü gidip anlatıyorum.
Peki, bu ne demek? Avrupa ile işimiz bitti mi? Hayır. Bana sorarsanız, Avrupa ile asıl işimiz şimdi başlıyor. Türkiye’nin, dünyanın en zengin pazarı ile komşuluk avantajını kullanarak, orta gelir seviyesinden yüksek gelir seviyesine sıçraması gerekiyor. Bunu da en rahat Avrupa ile yakın ilişki içinde yapabiliriz. Bir ülkenin ihracat ürünleri sepetinin gelişmiş ülkelerin ihracat sepetlerine benzer hale gelmesine, o ülkenin ihracat sofistikasyonunun artması deniyor. Grafik, Türkiye’nin ihracat sofistikasyonunun yıllar içindeki seyrini gösteriyor. Türkiye’nin beceri seti 1990’lardan, 2000’lere hep artıyor. Ülke giderek daha az sıradan olan, kendine özgü ürünler üretebilmeye başlıyor. Ama 2006-2007’den sonra bir şey oluyor, Türkiye’nin ihracat sofistikasyonu artık artmamaya başlıyor. Grafik, artık yan yan gidiyor.
Neden? Ben size aklıma gelen üç nedeni hemen sıralayayım, bir düşünün: Birincisi, Avrupa ekonomisi 2008 yılından sonra krize giriyor. Talep düşüyor. Türkiye’nin ihracat sofistikasyonu azalıyor. Ama dikkatinizi çekeyim, 1996’dan sonra gelen yukarıya doğru hareket 2007’den itibaren yavaşlıyor. Daha önceden yani. Neden? Hemen ikinci nedene geleyim: Türkiye 2007’den itibaren reform gündemini sıfırlıyor. Hiç yapısal reform yapmıyor. Heyecanını kaybediyor. Siyaset ekonominin önüne geçiyor. Üçüncüsü, 2005-2006’dan sonra Türkiye Avrupa Birliği’ne üyelik heyecanını da sıfırlıyor. Hep bir adım önde olmayı bırakıyor. Kaderini olmadık coğrafyalarda aramaya başlıyor. Hata yapıyor.
Bugünler Avrupa Birliği ile ayrılmaz ilişkimizi yeniden düşünmek için son derece uygun günler. Neden? 22-23 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak. Yeni Avrupa Parlamentosu’nda büyük bir olasılıkla daha büyük bir aşırı sağcı, yabancılardan hoşlanmayan grup olacak. Sonra Avrupa Komisyonu değişecek. Yeni bir başkanı, yeni komisyonerleri olacak. Kolay olmayacak ama ben bu değişimin yeni bir başlangıç için son derece uygun bir zaman olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’da daha yenilerde yapılan hataların yolumuzu açabileceği kanaatindeyim. Gümrük Birliği projesi Türkiye’yi Avrupa ekonomisinin ayrılmaz bir parçası haline getirmiş ve sanayimize çağ atlatmıştı. Şimdi zaman bir daha sıçrama zamanıdır. Gümrük Birliği anlaşması derinleştirilmeli, Türkiye nasıl sanayisini yabancı rekabetine açtıysa şimdi de tarımını ve hizmetler sektörünü rekabete açmalıdır. Çevresine rekabete açık olun diyen, kendisini rekabete kapatmamalıdır. Ekonomimizin tamamını dışa açma vakti geliyor.
Dün sanayimizi yabancı rekabete açarken, rahmetli Özal’a “hain” gözüyle bakılırdı. Turgut Bey haklı çıktı. Dışa açıldık ve zenginleştik. Yine öyle olacak. Yeter ki isteyelim. Daha önce yaptık, yine yaparız.