Avrupa resesyonla flört ediyor!

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell, itibarını biraz zedeleyecek şekilde çark edip piyasaların dümen suyuna girince ve acımasız bir “şahin” gibi değil munis bir “güvercin” gibi davranacağını belli edince, Aralık ayında fena halde çakılan ABD borsaları yeni yılda coştu, 1987’den beri en kazançlı Ocak ayı yaşandı borsalarda.

Ekonominin gidişatını borsalardaki gelişmelere bakarak değerlendirdikleri için Aralık ayında karamsarlığa kapılanlar Ocak’ta bir hayli rahatladı. Ekonomiye daha geniş bir çerçeveden bakıp büyük resmi görebilenler ise son iki ayda borsalarda yaşanan bu dalgalı seyri farklı değerlendirdi.

Onlara göre son aylarda yaşananlar, dünya ekonomisinin 2008 krizinden on yıl sonra gelinen noktada hala ancak serumla yaşayabilen bir hasta konumunda olduğunu gösteriyor.

Dünya Bankası’nın, IMF’nin, OECD’nin ve Avrupa Merkez Bankası’nın son raporları da bunu kanıtladı zaten. ABD ekonomisinin, günü kurtarmaya odaklanmış olan Trump’ın özel sektöre bahşettiği cömert vergi indirimlerinin de katkısıyla 2018’de %2.9 dolayında büyüdüğünü, bu yıl da %2.5 dolayında büyüyeceğini tahmin ediyor IMF. Ancak Trump’ın ticaret savaşı açma girişimlerinin dünya ekonomisinin diğer temel direklerini sarstığı, Çin’de ve Avrupa’da büyümeyi olumsuz etkilediği görülüyor.

Almanya kıl payı kurtuldu

Dünya ekonomisinin gidişatını öncü göstergelere bakarak izleyen deneyimli analist Gavyn Davies’in, Financial Times gazetesinde yayınlanan son yazısının başlığı şöyle: “Almanya neden resesyonla flört ediyor?” Üst üste iki çeyrekte küçülen, yani teknik tanımıyla resesyona giren İtalya ekonomisinin yanı sıra 2018’in üçüncü çeyreğinde küçülme yaşayan Alman ekonomisinin de yılın son çeyreğinde ancak kıl payı bir farkla küçülme yaşamayabileceğini ve şimdilik resesyona girmekten kurtulabileceğini yazıyor Davies.

Almanya ekonomisindeki ani duraklamanın öncelikle dış faktörlerden kaynaklandığını, ABD’nin tetiklediği ticaret savaşları tehdidinin Çin ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin Almanya’ya da yansıdığını belirten Davies bunun yanı sıra bazı geçici faktörlerin de ani daralmaya katkıda bulunduğunu ancak Almanya ekonomisinin 2019 yılının ilk iki çeyreğinde tekrar büyümeye geçmesinin beklendiğini vurguluyor.

İngiltere’de yayınlanan The Guardian gazetesi de “Almanya’nın son aylarda resesyonla flört ettiğini” yazıyor ama o biraz daha karamsar, Alman ekonomisinin ancak 2018’in son çeyreğinde de küçülme yaşadıktan, yani teknik tanımla resesyona girdikten sonra yeniden büyümeye geçebileceğini ileri sürüyor. İngiltere’nin de anlaşmasız Brexit felaketiyle karşılaşması halinde resesyona sürüklenebileceğini belirtiyor The Guardian.

Resesyon tehdidi yaygınlaşır mı?

Now Casting Economics adlı kuruluşun analisti Lucrezia Reichlin de Project Sydicate web sitesinde yayınlanan değerlendirmesinde, resesyona kayma tehdidiyle karşı karşıya bulunan Euro alanı ülkelerinin bu tehdidi savuşturmak için 2009’da yaptıkları hataları tekrarlamamaları gerektiğini vurguluyor. Euro alanı ülkelerinin hala ortak bir maliye politikası oluşturamadığını belirten Reichlin, şimdi gelinen noktada daraltıcı maliye politikaları uygulamanın büyük bir hata olacağını ve büyüyen siyasi tepkileri kamçılayabileceğini ileri sürüyor.

İtalya, 10 yıl öncesine göre %5 daraldı

Resesyonla flörtü alışkanlık haline getirip on yılda üçüncü kez resesyona giren İtalya ekonomisinin 2018 sonundaki büyüklüğü 2008’de bulunduğu düzeyin %5 altında. İtalya, Yunanistan’dan sonra en büyük daralmayı yaşayan Euro alanı ülkesi olarak dikkat çekiyor. İşsizlik oranı %10’un üzerinde ve şimdi iktidarda bulunan popülist – sağcı koalisyon hükümeti AB'nin bütçe açığı limitlerini zorluyor ekonomiyi resesyondan çıkarmak için.

Liberal demokrasi tehlikede mi?

Bir bütün olarak bakıldığında Avrupa ülkelerinin hemen hepsinin temel sorunlarla karşı karşıya bulunduğu görülüyor. Avrupa’nın önde gelen ülkelerinde nüfusun yaşlanmakta olması ve göçmenlere karşı tepkinin büyümesi, birçok Avrupa ülkesinin teknolojideki devrime ayak uydurma konusunda ABD ve Çin’in gerisinde kalması ve ekonomide verimliliğin gerilemesi sonuçta insanların hayat standardını olumsuz etkiliyor ve liberal demokrasiye karşı yükselen tepkiyi besliyor. Macaristan ve Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinde liberal demokrasiye karşı savaş ilan eden liderler ve partiler iktidarda. İtalya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde de küreselleşmeyi, küresel elitleri ve hatta liberal demokrasiyi sorgulayan sağcı - popülist kesimin desteklediği adayların Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinden zaferle çıkmasından korkuluyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar