Avrupa Merkez Bankası'nın krizi tek başına çözemeyeceğinin üç neden
Avrupa Merkez Bankası'nın tek başına euro krizini yenmesini beklemek çılgınlık olacaktır. Euro krizi daha uzun bir süre devam edecek. Sadece AB liderleri euronun iflasını engelleyebilirler; AMB değil. Bu ihtimalin kabul edilebilir olması, AMB'nin müdahale gücünü zayıflatacağı gibi, aksak bir merkez bankası oluşmasına neden olur.
Euro bölgesi krizi şu an için "beklemede". Bunun nedeni piyasaların ve AB liderlerinin nefeslerini tutup, Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Mario Draghi'nin son sözlerini bekliyor olmaları. Her ne kadar Draghi, AMB'nin euronun iflasına izin vermeyeceği sözünü vermiş olsa da, bu söz endişeleri tamamen ortadan kaldırmakta yeterli olamıyor. Avrupa Merkez Bankası tek başına sona erdirebilir mi? AMB'ye yönelik beklentiler çok yüksek değil mi?
Uluslararası düşünce kuruluşu Re-Define'ın Direktörü ve London School of Economics araştırma görevlisi Sony Kapoor'a göre, AMB ne yaparsa yapsın, euro bölgesinde yaşanan kriz ortadan kalkmayacak. Her ne kadar banka tarafından yapılan müdahaleler gerekli olsa da, bu müdahalelerin krizi sonlandırmak için yetersiz kalacağını düşünen Kapoor, bu düşüncesinin üç temel nedenini Le Monde'da anlatıyor:
Birinci neden: Tahvil satın alma programı, sermaye kaçışına yol açıyor
Avrupa Merkez Bankası, Tahvil Satın Alma Programı kapsamında, 2010 yılından bu yana zor durumdaki ülkelerin tahvillerini satın alarak, piyasaların işlemeye devam etmesini sağlıyor. Bu tahvillerin getirisi önemli ölçüde düştüğünden, programın etkinliği de sorgulanıyor.
Merkez bankalarının sınırsız para basma gücü sayesinde, teoride, satın alamayacakları hiçbir şey yok. AMB bu satın almaların geçici ve sınırlı olmasında ısrarcı oldu. Bu ısrar, Almanya Merkez Bankası Bundesbank başka olmak üzere, çok sayıda çevre tarafından sembolik bir taviz olarak değerlendirildi. Bundesbank başkanının önderliğindeki bir kesim, borç sorunu olan ülkelerin bu yönteme güvenerek, gerekli ama tepki gören reformları uygulama konusunda geri adım atabileceği konusunda uyarıda bulundu.
Fakat bu karar aynı zamanda AMB'nin stratejisinin de bir parçasıydı. Hedef, euro bölgesi liderlerinin kendilerine fazla güvenmelerini ve herşeyi AMB'den beklemelerini önlemekti. Bu iki neden bugün hala geçerli.
Tahvil Satın Alma Programı'nın kısa vadeli ve sınırlı zamanlı olması, euro bölgesi krizinin ne şekilde yönetileceğinden endişesi olanları, AMB satın almaya devam ettikçe, satmaya yönlendirdi. Dolayısıyla satın almaların büyük bir bölümü, sermaye kaçışını finanse etmek için gerçekleşti. Program 2012 başında durduruldu. Bugün AMB'nin yeni bir programın hayata geçirileceğini açıklaması, yeniden sermaye kaçışı yaşayacağımızın göstergesi.
İkinci neden:Euro bölgesinin bütünlüğü sorgulanıyor
Euro bölgesi liderleri, 2011 yılında Cannes'da gerçekleşen G20 zirvesinde Yunanistan'ın euro bölgesinde kalıp, kalamayacağını tartıştılar. Bu tartışma, euro bölgesinin bütünlüğünün sorgulanamasına yol açtı. Ortak para biriminin sunduğu avantajlardan faydalanabilmek için, euro bölgesinin bir tür "Hotel California"; yani, girilebilen, fakat girdikten sonra çıkılamayan bir yer olması gerekir. Ortak para birimi sistemi geri dönülmez olduğunda, yatırımcılar, iş ortamı ve vatandaşların güvenini kazanır. Euro bölgesinin çökme ihtimalinin gerçek olması karşısında, tüketiciler, tasarruf sahipleri, yatırımcılar, bankacılar ve iş adamları kendilerine büyük bir zarar verebilecek bu duruma karşı önlem almaya başladılar. Tasarruf sahipleri, paralarını sağlam olmayan ülkelerden çekip, Almanya ve Hollanda gibi ülkelere yatırdılar. Yatırımcılar İtalyan tahvillerini elden çıkardılar; Fransız ve Alman tahvillerine yöneldiler. Bankalar uluslararası işlemlerini azalttılar ve umut vadetmeyen pazarlardan çıktılar. İş adamları zor durumda olan ülkelere yatırımlarını durdurdular. Tüketiciler, tasarruf yapmaya başladılar. Tek tek değerlendirildiğinde mantıklı olan bu kararlar, fakat küresel boyutta bakıldığında, yıkıcı bir etkiye sahip oldular ve euro bölgesinin çökmesi ihtimalini doğurdular. Bu şartlarda, Avrupa Merkez Bankası'nın bankalara (borçların uzun vadede yeniden finanse edilmesi programı) veya borçlu ülkelere (tahvil satın alma programı) verdiği her tür destek, sadece bankacılık sisteminin daha fazla bölünmesine ve sermayenin kaçmasına yol açtı. Sadece AB liderleri euronun iflasını imkansız kılabilirler; Avrupa Merkez Bankası değil. Bu ihtimalin kabul edilebilir olması, AMB'nin müdahale gücünü zayıflatacağı gibi, aksak bir merkez bankası oluşmasına neden olur.
Üçüncü neden: Borçlanma faizlerini düşürmek yeterli değil
Avrupa Merkez Bankası'nın tek başına başarabileceklerinden endişe etmenin üçünü nedenini anlamak için İngiltere'ye bakmak gerekiyor. İngiltere Merkez Bankası, AMB'nin yapmayı reddettiğini yaptı ve İngiliz Hazinesi'ne ait yüksek miktarda tahvil satın aldı. Daha da önemlisi, bugün piyasalar borçlanma faizi artığında, İngiliz Merkez Bankası'nın müdahale edeceğini düşünüyorlar. Bu sayede İngiltere rekor faizle borçlanabilirken, İspanya'nın borçlanma faizleri inanılmaz derecede artıyor. AB liderleri euronun çökeceği ihtimalini ortadan kaldırır ve AMB İspanya'yı desteklemek için uzun vadeli bir taahhüte girerse, İspanya'nın borçlanma faizleri önemli ölçüde düşebilir; fakat bu çok iyimser bir senaryo. İngiliz ekonomisinin performansına bakılacak olursa: İngiliz ekonomisi çok iyi bir tablo sergilemiyor. Düşük borçlanma oranının, bütçe açığının azaltılması ve zayıf bir bankacılık sistemine yönelik yapabilecek pek birşeyi yok.
Dolayısıyla, bütçe açığı İngiltere'den çok daha yüksek; bankaları ise İngiltere'ye oranla çok daha güçsüz olan İspanya'da, AMB'nin müdahalesi ile borçlanma faizlerinin düşürülmesi, çok büyük bir yardım sağlamayacaktır.
Beklemek normal. Hatta Avrupa Merkez Bankası'nın euro krizini ortadan kaldırmak için daha fazla çaba göstermesi bile beklenebilir; fakat bankanın yaptıklarının krizi yenmek için yeterli olmasını beklemek çılgınlık olacaktır. Euro krizi daha uzun bir süre devam edecek.