Avrupa Merkez Bankası Euro’dan ne istiyor?
Burak Demirpehlivan - Saxo
Son günlerin soluksuz tahvil piyasası hareketleri, sert tahvil satışı ve agresif EUR talebi olarak birçoklarına trendin artık döndüğü hissini yaşattı. Bu sürpriz hareket aslında yalnızca Avrupa’dan değil ABD’den de tahvil satışlarıyla genel bir hareket olarak gündem yarattı. Pariteyi destekleyen ise Avrupalıların Amerikalı yatırımcılardan daha agresif olmasıydı. Ancak Avrupa Merkez Bankasının açıklamaları ile EURUS’ye 400 pipslik bir balta vuruldu. Bu baltanın arkasında ABD’den gelen ve 2007’den bu yana en hızlı artışı gösteren konut başlangıcı verisi de bulunuyor. Fakat dikkat edilmesi gereken nokta verilerin bahane edilmesinden ziyade, piyasanın algısının aslında ana trend olan dolar pozitif sere ne kadar yatkın olduğu. Zira önemli ABD verilerinde bir süredir görülen bozulmanın yarattığı etki olarak görülen düzeltme çok kısa bir sürede ciddi darbe alabiliyor. Avrupa Merkez Bankası’nın açıklaması ise kilit nokta. Hedefinde varlık alımlarının tama anlamıyla uygulanacağı ve yaz aylarında oluşabilecek likidite eksikliğine karşılık son dönem oluşan fiyatlamayı kullanmak var. Bu aslında makul bir tepki. Para politikası yapan majör bir kurumun piyasada gördüğü bu gelişmeleri programı için bir fırsata dönüştürdüğünü görmek akla yatıyor, ancak hatırlamakta fayda var; zaten kısa sürede değişemeyecek büyüklükte bir program ile piyasadaki tahvil stokunun ana eriticisi olmak amacının altı kalın çizgilerle çizilmişti. Bu şekilde sorunlu varlıklar için bir çıpa oluşturacak olan Merkez Bankası, finansal kurumlar arasındaki –negatif faizlerle bile oluşamayan- güven ortamını sağlayıp fonlama maliyetlerinin sağlıklı bir şekilde yükselebilmesine ve tabi ki enflasyonist hareketliliğe yön verebilmeyi istiyor. Uzun bir süreç, ancak FED’in mortgage varlıklarına yaklaşımından pek uzak değil. Tek fark, ABD’de tahvil piyasası şirketler için kaynak olarak kullanıldığından daha hızlı sirayet edebiliyordu. Avrupa’da ise faiz yükselişi biraz daha yavaş olmalı, çünkü ABD’ye göre nispeten konvansiyonel yöntemlerle oluşan finansman yapılarına olumsuz etki ediyor ve İspanya, İtalya ve hatta Fransa gibi ülkelerin reel sektörünü dışarıdan fonlama bulma arayışına itiyor. Yani ip üzerinde aynı yönde yürümeye devam.