Avrupa Mali İstikrar Fonu
Kriz sonrası , Avrupa Birliği içinde ilk kurtarma operasyonu Yunanistan için yapıldı. Şimdilerde İrlanda gündemde.
Her operasyonda IMF'den önce, AB'nin güçlü ülkelerinin aralarında para topladığından söz ediliyor.
Bu para nasıl toplanıyor, nerede toplanıyor, kim topluyor, nasıl kullanılıyor kamuoyu bilgi sahibi değil.
Geçen hafta Alman radyosu DW'de bu konuda bir program yayınlandı. Program, bilinmeyen çok konuya açıklık getiriyor.
Andreas Reuter'in haberine göre, Euro Bölgesi ülkeleri, 750 milyar euroluk bir kurtarma fonu oluşturmuş. Ancak paranın tamamı da AB ülkelerince sağlanmamış.
Fondaki para, Almanya bütçesinin iki katından da fazla. Bu 750 milyar euronun üçte biri, yani 250 milyar euro Uluslararası Para Fonu, geri kalan 500 milyar euro ise AB tarafından karşılanıyor.
AB'nin payı olan 500 milyar euronun 60 milyarını AB Komisyonu, yani 27 üye ülke karşılıyor. En büyük pay, yani 440 milyar euro ise para birimi olarak euroyu kullanan 16 ülkenin kasasından çıkıyor.
Bu 440 milyar euronun yönetimi için de Euro bölgesi ülkeleri tarafından Mayıs ayında Lüksemburg'da Avrupa Mali İstikrar Fonu (EFSF) oluşturulmuş. Fon yönetimin Başkanı Klaus Regling, "Eldeki kullanıma hazır paranın miktarı, çok büyük. Bu miktarla, aslında şu an akla gelebilecek her türlü kriz kontrol altına alınabilir" diyor.
Andreas Reuter'in haberine göre, bu fondaki paraya ulaşmak çok da kolay değil. Yunanistan gibi borç krizindeki İrlanda konusunda ilk adımlar atıldı. Euro Bölgesi maliye bakanları, İrlanda'nın resmî yardım talebini kabul etti. AB Komisyonu ve Uluslararası Para Fonu uzmanları, durumu yerinde tespit etmek üzere İrlanda'nın başkenti Dublin'de temaslarda bulunuyorlar. Uzmanlar burada krizin gerçek boyutu ve ne kadar paraya ihtiyaç olduğunu inceliyor, yapılacak yardımın koşullarını görüşüyorlar.
Fondan yararlanabilmek için İrlanda'nın, yapacağı tasarruflar, yaratılacak ek gelir kaynakları gibi sorulara somut yanıt veren bir plan sunması ve taahhütlerde bulunması gerekiyor. Bu planın tamı tamına uygulanıp uygulanmadığı, taahhütlerin yerine getirilip getirilmediği ise düzenli olarak kontrol ediliyor.
AB Komisyonu'nun Ekonomik ve Mali İşlerden Sorumlu Üyesi, Türkiye ile ilgili konularda da ismini sık sık duyduğunuz Olli Rehn, "Ne kadar ilerleme kaydedildiğini, hangi taahhütlerin yerine getirildiğini, üç ayda bir yayınlanan raporlarla gözden geçiriyoruz" diyor.
Denetim mekanizması, çok önemli bir rol oynuyor. Özellikle, fona büyük para aktaran Almanya bu konuda çok titiz. Örneğin İrlanda'ya 90 milyar euro yardım yapıldığında bu yardımın 20 milyar eurosunu Almanya ödeyecek.
Üç ayda bir yapılacak denetimde programdan bir sapma görüldüğünde yardım kesilecek. İlk aşamada nakit para havale edilmiyor, daha önce kullanılan ve ödenmeyen kredilere garanti veriliyor. Kurtarma şemsiyesinden nakit havalesi, İrlanda'nın kredisini ödeyememesi durumunda devreye giriyor. İşte o zaman fona katkıda bulunan ülkelerin, vergi mükelleflerinin parası uçup, gitmiş oluyor.
Andreas Reuter'in haberine göre, kriz ülkelerindeki risklerin, istikrarlı ülkelerdeki vergi mükelleflerinin sırtına yüklenmemesi uyarısında bulunan iktisatçılar, Avrupa'da böyle bir transfer mekanizması oluşturulmasının serbest piyasa ekonomisi ilkeleriyle de bağdaşmayacağını vurguluyorlar.
Bu haberden anlaşıldığı kadarı ile 750 milyar euroluk kurtarma fonunda nakit olarak birikmiş, hazır bir para mevcut değil. Fona, IMF ve AB ülkeleri katkı taahhüdünde bulunmuş durumda. Öncelikle fon güç durumdaki ülkelerin yükümlülüklerine güvence veriyor. Para ancak, borçların ödenmemesi halinde kullanılıyor. Para kullanılmadığı sürece de ülkeler, fona taahhüt ettikleri katkı paylarının tamamını ödemiyor.