Avrupa herkesi yoruyor
UZMAN GÖRÜŞÜ / Şevket Keresteci / Finansinvest
Hafta sonu bir araya gelen Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel, köklü bir çözüm planı üzerinde çalışacaklarını ve ay sonuna kadar bankaların sermayelendirilmesi konusunun çözülmesi için "gereken her şeyin" yapılacağını bildirdiler. AB Konseyi'nden yapılan açıklamaya göre ise, 17 Ekim'deki AB Liderler Zirvesi 23 Ekim'e ertelendi. Ertelemenin Euro Bölgesi'ndeki borç kriziyle mücadele için kapsamlı bir stratejinin hazırlanmasına imkân vereceği belirtilirken, Yunanistan'ın durumuna çözüm bulunması, bankalara sermaye enjeksiyonu ve Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nun (EFSF) güçlendirilmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğuna değinildi.
ECB'nin geçen haftaki standart dışı politika önlemleri ile bankalara önemli bir likidite desteği sinyali vermesinin ardından, AB'li yetkililerin bankalara sermaye enjeksiyonu yapılması ve tüm Euro Bölgesi ülkelerini AB içinde tutarak uzun vadeli bir çözüm arayışına gidilmesini de içeren kapsamlı ve koordineli bir çaba içinde görülmeleri, risk iştahını Liderler Zirvesi öncesinde destekleyebilir. Borç yükü aşırı yüksek ülkelerin sorununun çözümü; özel sektörün bunların tahvil pozisyonlarına istinaden yükleneceği ilave zararın miktarı, bunun gönüllülük veya zorunluluk esasına dayalı olması ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) ile kredi derecelendirme kuruluşlarının tepkileri, EFSF'nin ciddi şekilde büyütülmesi ve diğer "ülke borcu" risklerinin kontrol edilebilmesi,bankaların yeniden sermayelendirilmesinin hangi kaynaklarla, ne şekilde yapılacağı ve bunun yeterli olup olmayacağı, ECB'nin tahvil alımlarındaki rolü gibi konularda, Euro Bölgesi'nin 17 ülkesini çevreleyen politik ve kurumsal kısıtların aşılması sürecinin uzun ve çalkantılı olacağına inanıyorum.
Bence Avrupa "maliye birliğinin" olmadığı bir ortamda, krize son verilmesi için sorunlu ülke tahvil faizleri arzulanan seviyelere inene kadar ECB'nin bu ülke tahvillerinden alım taahhüdünde bulunması gerekebileceğine inanıyorum.Başka ir deyişle, bankaların sorunlu varlıklarını iflas etmelerine neden olacak fiyatlara varmadan ellerinden çıkarabilmeleri için ECB'nin "son kredi mercii" fonksiyonunu işleterek para basması ve ABD'deki TARP programı benzeri bir çerçevede sorunlu varlıkları almaya başlaması gerekebilecektir. Burada ECB'nin önündeki engeller ise; inatçı düzeyde ideolojik yapısı nedeniyle, Fed kadar pragmatik olamamasının da etkisiyle, enflasyonda ne kadarlık bir artışa ve euro'da ne kadarlık bir değer kaybına tolerans gösterebileceği konusunda "sınırları olması" şeklinde karşımıza çıkıyor.
ABD'de son dönemde makro verilerin zayıf bir ekonomik görünüme işaret etmesi nedeniyle şirketlerin kâr performanslarına yönelik analist tahminlerinin muhafazakâr kalmış olabileceği piyasada konuşuluyor. Bundan dolayı,, sonuçların beklentilerden olumlu yönde sapma ve hisse senedi piyasalarına moral verme olasılığını yüksek olacağını düşünüyorum.
İMKB için ise, bu haftaki bant beklentim 58,0000 - 60.500 aralığı. Yurtdışında Avrupa kaynaklık iyimserlik havası sürdükçe, İMKB de bu bandın üst sınırına doğru ataklar yapabilir. ABD bilançoları da bu havayı destekleyebilir. Öte yandan, TL'deki değerlenme bir hafta öncesine göre İMKB'yi döviz cinsinden daha pahalı hale getirdiği için, yükselişlerde satış baskısı hissedilmesi halen olası.
Yurtiçinde, TCMB'nin 1,83'e gevşeyen USD/TL kuru nedeniyle döviz satım ihalelerinde frene basabileceğini düşünenler çoğunlukta olabilir de, Bununla beraber, cari açıktaki düzelme ile TCMB'nin adımlarını birlikte değerlendirdiğimizde, TL'nin destek bulmaya devam edeceği kuşkusuz gibi .