Avrupa halkı olan bitenle ne ölçüde ilgileniyor?

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com

Bizler son zamanlarda Yunanistan sorunu ile yatıp kalkıyoruz. Suriyeli 2 milyon sığınmacının derdini unuttuk, Avrupa’ya göçmen akınınına üzülüyoruz. 

AB’de ekonomik durgunlık, euronun değer kaybı bizleri olumsuz etkiliyor. 

İyi de acaba bu gibi konularla Avrupa’da yaşayanlar ne ölçüde ilgileniyor? Bu gibi konuları kendilerine ne ölçüde dert ediniyor? 

Bunları şimdilerde Portekiz’de yaşayan dostum Dr. Tunay Aloğlu’na sordum. 

Dr. Tunay Akoğlu kuruluş döneminde Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalıştıkdan sonar Dünya Bankası’nda görev aldı. Dünya Bankası görevlisi olarak değişik ülkelerde bulundu. 

Bana gönderdiği notu sayın okuyucularımın bilgilerine sunuyorum: 
“Son haftalarda daha da vahimleşen Yunanistan krizi karşısında Avrupa halkının yarısı sempatik ve yardımsever bir tutum beslerken, diğer yarısı Yunanistan’ın sorunlarını –özellikle borçlarını- yüklenmeye hiç de taraftar değildir. 

Sempatik durum daha çok güney Avrupa ülke halkları tarafından sergilenirken, kuzeyliler daha bencil görüştedirler. 

Ayrıca, İrlanda, Portekiz ve İspanya gibi aynı krizi daha önce yaşayan ve gerekli önlemleri alıp, önemli fedakarlıklar yapan ülkelerin sakinleri aynı yaklaşımların Yunanistan tarafından da uygulanmasını istemekte ve savunmaktadır. Diğer AB vatandaşları ise ödedikleri veya ödeyecekleri vergileri ile Yunanistan’ın borçlarını kapatma taraftarı değiller. 

Aynı çerçevede göze çarpan diğer bir husus, sol eğilimli kamuoyunun Yunanistan’a, sağ eğilimli kamuoyundan daha fazla sempati taşımasıdır. Bu tutumun temelinde geleneksel politik tercihler önemli bir yer tutmaktadır. Çeşitli Avrupa ülkelerindeki partiler yelpazesinin solunda yer alan partiler Yunanistan leyhinde yeterli tutum göstermedikleri için birbirlerini suçlamaya bile girişmişlerdir. 

Şimdiki durumda, Yunanistan’ın içinde bulunduğu açmazın ciddiliği nedeni ile Avrupa’nın asırlardır hayran olduğu bu ülkeye olan büyük sevgisi de pek işlememektedir. Bu tür sol –sol ve sol – sağ görüş ayırımları Avrupa’nın uğradığı ve hızla gelişen mülteci ve göçmen akınları karşısında da göze çarpmaktadır. İnsan ticaretinin en alçak amoral ve kanun dışı yollarla Afrika ve Ortadoğu’dan güney Avrupa’ya taşıdığı bu akınlar, AB kamuoyunda çeşitli tutumlara ve reaksiyonlara yol açmaktadır. 

AB ülkeleri tarafından kabul edilip Temmuz 2013’te yürürlüğe giren Dublin Anlaşması’na göre herhangi bir AB ülkesine giren mültecilerin aynı ülkede kalması gerekmektedir. Bu kişilerin gerçek siyasi mülteci olup olmadığı aynı ülkece saptanmalı ve iltica hakkına sahip olup olmadığı karara bağlanmalıdır. Bu hak verilemez ise mültecinin kendi ülkesine iadesi gerekir. Ancak bu hususlar tam olarak uygulanamamaktadır. 

Özellikle İtalya, en fazla kaçak mülteci ve göçmen akınına maruz kalan ülke olarak, bu kişilerin ne kimliklerini, ne de niteliklerini saptayamamaktadır. 

Bu zavallı insanlar mülteci kamplarında yaşamakta veya kaçıp ülkeye dağılmaktadır. Birçoğu da kaçak olarak Kuzey Avrupa’ya geçmeye çalışmaktadır. 

Bazı kesimler, daha çok sivil toplum örgütleri kanalı ile yardım ve destek verirken, diğer kesim daha ‘drastic’ önlemlerle sınır dışı edilmeleri taraftarıdır. 

Birinci kesim genelde sol, ikinci kesim ise sağ yanlısıdır. Üstelik genelde kamuoyunun fakir kesimlerinde yer alanlar, mültecilere veya kaçak göçmenlere verilen yardım ve destekten hiç de memnun değildir. Yerli halk ile yabancı göçmenler arasındaki husumet hızla gelişmektedir. Yerli halk kendi ülkelerinde kaçak yabancılara karşı ayırımcılığa maruz kaldıklarına inanmaktadır. Bu durum sosyal gerilimlere yol açmaktadır. Ve buna ek olarak popülist akımlar hızla gelişmektedir. 

Avrupa halkına hakim olan görüş, tutum ve yaklaşımlar açısından dikkat çeken diğer bir nokta da şudur: Genel olarak Avrupa kamuoyunun, ‘sokaktaki adamın’ , siyasal partilere güveni gittikçe azalmaktadır. Bunun en önemli göstergesi mahalli ve genel seçimlere veya Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılma yüzdesinin devamlı düşmesidir. Halk tabakaları kendi görüşlerini, istek ve protestolarını daha çok sivil toplum örgütleri, dernekler, sözlü-görsel ve yazılı yayın organları, gönüllüler ile yardım grupları ve sendikalar kanalı ile dile getirmektedir. 
Aynı çerçevede Avrupalı için en önemli olan kişisel refahı ve yaşam tarzı, standardı olup, ulusal anlamdaki bağlılık ve yaklaşımlar çok kez ikinci veya en son planda yer alır. Avrupalının en çok ilgi duyup öncelik verdiği hususlar tatil-turistik geziler, vergiler, işi, huzur ve emniyeti, terörden kaçınma ve uzak yaşama, sağlık ve sun’i veya tabii mutluluk veren bireysel yaklaşımlardır.

 Cinsel hayat ve bağımsızlık da çok kez toplumsal veya kişisel çıkar ve duygulardan daha fazla önem taşır. Ayrıca, genel kültür, entellektüel merak yerine teknik/ kişisel mesleki bilgi ve yetenekler hakim olduğu için dünya görüşleri kısıtlıdır. 

Ulusal duygu ve çıkarların, değer yargıları ve öncelikler sıralamasındaki yeri en sonlardadır. Kişi açısından, sırası ile kendisi, ailesi, mahallesi, yerleşim yeri ve en son ülkesi, Avrupa ve Dünya önem taşır. Elde ettikleri maddi mutluluk ve refah düzeyini, mülkiyet, kişisel hak ve serbestliklerini korumak Avrupa insanının göndeminde yer alan en önemli önceliklerdir. Yöneticilerin teorik Avrupa idealleri ile halk tabakalarının pragmatik ilgi öncelikleri arasındaki uçurum gittikçe açılmaktadır.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018