Avrupa, genişledi fakat yoruldu
Avrupa Birliği, özellikle Fransa ve Almanya olmak üzere uzun süredir kurucu çekirdeğinin etrafında dönüyor. Birlik bir yandan Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşıyla uğraşırken diğer yandan da üye devletler arasında sürünen otoriterlikle yüzleşiyor. AB’nin Batı Avrupa çekirdeğinin ötesine genişlemesi, SSCB’nin çöküşünden sonra bir dikkat dağınıklığı anında gerçekleşmişti. Dolayısıyla artık büyümede yorgunluk baş gösteriyor.
Avrupa’nın sınırları, liderlerinin zihninde her zaman esnek oldu. Charles de Gaulle’e göre Avrupa, Rusya'yı Ural Dağları'na kadar kapsıyordu. 2018'de, Fransa'nın şu anki Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tartışmalı olsa da daha incelikli bir tanım önerdi: her dairenin farklı bir kimlik düzeyine işaret ettiği ‘eş merkezli dairelerden’ oluşan bir Avrupa. Bu; Doğu ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinin yerlerine konduğu iki katmanlı bir Avrupa vizyonuydu.
Değersizleştirme hareketi
Macron’un fikri; hiçbir zaman resmi AB politikası haline gelmemiş olsa da Avrupa’nın çevresini değersizleştiren köklü bir zihinsel haritayı yansıtıyor. AB’de şu anda hakim olan dünya görüşüne göre, kenarlar yalnızca çekirdeğin onlara ihtiyacı olduğunda veya güvenliği için bir tehdit haline geldiklerinde önemli. Hatırlayanlar bilir; 2020 yılındaki AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nde, COVID-19 salgınının ilk aşamalarında, Avrupa liderleri Doğu ve Güneydoğu Avrupa için büyük bir yardım paketini onayladı. Ayrıca AB; Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Bosna-Hersek’in bloğa katılımına da destek verdi. Dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Bu eylem mutlak bir jeostratejik çıkara yanıt verdi” ifadelerini kullanmıştı.
Hayal kırıklığı
Fakat Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırı savaşı bile bu ülkeleri üyeliğe yaklaştıramadı. Haziran ayında AB’nin Ukrayna ve Moldova’ya aday statüsü vermesi, katılım müzakerelerinin durma noktasına geldiği Batı Balkanlar'daki liderler arasında hayal kırıklığına yol açtı. Peki Avrupa neden oyalanıyor? 2022 AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nde Avrupalı liderler, AB üyeliğinin “inandırıcı reformlara, adil ve katı koşulluluğa ve kendi erdemleri ilkesine dayanması” gerektiğinde ısrar ettiler. Kısacası bölge hazır değil dediler. Ama bütün hikaye bu değil. Gerçek şu ki Avrupa, özellikle katılmaları halinde AB bütçesine katkıda bulunmayacak ülkeler söz konusu olduğunda, genişleme yorgunluğu çekiyor.
Sorun, AB'nin nasıl genişleyeceği değil nasıl azaltılacağıdır
Slovenya’nın eski Başbakanı Janez Jansa’nın şu ifadesi aslında tezimizi doğrular nitelikte. Jansa, “Sorun şu ki AB kurumlarındaki konuların yüzde 90’ı stratejik genişleme hedefiyle ilgili değil. Konu, bazı üyelerin nasıl ihraç edileceği ve böylece AB’nin nasıl genişletileceği değil, nasıl azaltılacağıdır” sözleriyle AB’nin temel yaklaşımına ışık tutuyordu. Janša bir bakıma haklıydı. Buna karşın AB liderlerinin Macaristan ve Polonya’daki liberal olmayan hükümetlere karşı koymakta zorlandıkları bir dönemde, Sırbistan’ın otokratik Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić yönetimini kabul etmek muhtemelen yorucu olduğu kadar endişe verici görünüyor. Aynı şekilde, AB liderleri de Kremlin yanlısı duygulara karşı çıkıyor.
Kremlin’in Ukrayna’yı işgalini başlatmasından bu yana, hem Vučić hem de Bosna-Hersek’teki Sırp federal varlığı olan Sırp Cumhuriyeti’nin Başkanı Milorad Dodik, AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarını desteklemeyi reddetti.
Bugün itibarıyla mevcut gelişmeler yorgun düşen AB’nin Batı Balkan ülkelerinin adaylıklarını beklemede tutmasına imkan veriyor. Macron’un eşmerkezli dairelerden oluşan Avrupa’sı, resmi AB politikası olmayabilir ama kesinlikle öyle görünüyor.