Avrupa deflasyon kıskacında
Serhan YENİGÜN / Finansinvest
Deflasyon, yani negatif enflasyon, bizim gibi yıllarca hiper-enflasyon ile boğuşmuş ülkeler için dert edilecek yanı nedir, kolay kolay anlaşılamayan bir makro-ekonomi meselesi. Hatta, bazı ekonomistlere göre deflasyon, çoğu zaman enflasyondan daha zor bir durum. Çünkü negatif enflasyon ortamında, yani fiyatların sürekli bir düşüş eğiliminde olduğu uzun süreli dönemlerde tüketim talebinin de sürekli olarak ertelendiği görülüyor. “Neden, gelecek ay 900 TL’ye alabileceğiniz bir beyaz eşyayı bu ay 1000 TL’ye alasınız ki?”. Böyle bir durumda da stoklar birikiyor, tüketim ve talep zayıf olduğu için üretim duruyor, işten çıkarmalar artıyor, işsizlik yükseliyor ve büyüme zayıflıyor. Çaresi ise ultra parasal gevşeme. Faizler düşürülmeli, hatta halkın cebine harcamaları için para konmalı, devlet teşvikleri artırılmalı. Sonuç verip vermeyeceği belirsiz bir süreç ve olası yan etkileri ile bakılınca oldukça acı bir reçete.
Yukarıdaki resim Japonya’nın yaklaşık olarak 20 yıldır mücadele ettiği, Avrupa’nın ise son dönemde sürüklenmekte olduğu manzaranın resmi. Euro Bölgesi’nde henüz negatif enflasyon yok, ancak son üç yılda %3’lerden %0’lara yaklaşan bir enflasyon seyri var.
Bazı ülkelerde çoktan negatif TÜFE oranlarına geçildi bile. Tüm Avrupa’nın da bu duruma düşmesi, yani deflasyona girmesi an meselesi.
Bu nedenle, Avrupa Merkez Bankası’nın önümüzdeki dönemde %0,25 olan politika faizini %0’a düşürmesi, hali hazırda zaten %0 olan mevduat faiz oranın negatif bölgeye çekmesi (yani kendisine park edilen mevduatlardan park parası alması) mümkün. Bunlarla birlikte veya ayrı olarak trilyonlarca EUR büyüklüğünde likidite desteği vermesi de gerekebilir.
Bu gelişmelerin önümüzdeki dönemde EUR ve Avrupa hisse senetleri ile tahvilleri başta olmak üzere küresel hisse senedi, emtia, para ve tahvil piyasalarına da önemli etkilerini göreceğiz. Faizler konusunda atılacak adımlar EUR’yu zayıflatır, ek likidite adımları ise borsalara ve emtia piyasalarına olumlu yansır.