Attilâ Bey gideli 7 yıl olmuş!

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

 

 

En sonunda yazacağımı, en baştan söyleyeyim: Attilâ İlhan'ı bugün de çok özlüyor, arıyorum... Aramızdan ayrıldığında yine bir Ekim ayıydı... Tam 7 sene geçmiş... Bir İstanbul Tüyap Kitap Fuarı sırasında gelmişti haber... Hepimiz şaşırmıştık... Sağlığı yerindeydi... Kısa bir süre önce kardeşi Çolpan İlhan'ın Kanlıca Koyu'ndaki evinde buluşmuştuk. Keyifliydi. Lâf lâfı açmış, gecenin geç vakitlerine kadar süren sohbetimizden her zamanki gibi çok keyif almıştım... Onun enerjisine, öğrenme tutkuna bir kez daha tanık olmuştum... Edebiyattan teknolojiye hemen her alanda günceli yakından izliyordu...

Çok yönlü - teşbihte hata olmaz - binbir suratlı, 10 parmağında 10 marifet olan bir edebiyatçıydı Attilâ İlhan... Şiir, roman, senaryo, fıkra yazarlığı, deneme, eleştiri, televizyon programları, gazetecilik, dergicilik yaptıklarıdan hemen bir çırpıda sayabildiklerimdi...

1925 doğumlu usta yazar, bütün bu özelliklerinin yanında yukarıda belirttiğim gibi öğrenme tutkusu hiç eksilmemiş, daima bir öğrenci olarak kalmıştı... Ve 80 yaşındaydı o günlerde, tüm yaşamında yaptığı gibi durmaksızın çalışıyor, üretiyordu... Çünkü, yazarlığı böyle bir meslek olarak görüyordu ve diyordu ki, "yazarlığın öğrencilikten farkı, teneffüsünün olmayışıdır..."
Her gün elyazısıyla bir sayfa roman, beş sayfa senaryo yazıyordu.
O akşam, Kanlıca'daki evde gün inerken akşama şöyle konuşmuştu:
"Hemen söylemeliyim, belki materyalist bir formasyonum olduğu için, ben ölümü manevi tarafıyla değerlendiremiyorum. Bu benim için cereyan kesilmesi gibi bir şey. Ve cereyan kesilince her şey biter... Bir de tabii şunu da ilâve etmek gerekiyor. Klasik Türk ve 'doğu' edebiyatında ölümün algılanışı, 'batı'lılardan çok farklıdır. Sanırım Ahmet Gazali'nin şöyle özetleyebileceğim ünlü saptaması her şeyin ifadesidir: Yeryüzünde tek gerçek vardır o da ölüm..."

Ben, onu dinlerken şöyle düşünmüştüm:
Bir gerçek de Attilâ İlhan'ın şiirleri de, romanları da gerçek ve ölümsüz olmaları... İşte aradan 7 sene geçti başuclarımızdan hiç eksik olmuyor kitapları...
Arada şiirlerini kendi sesinden de dinliyorum. Bize Maçka'daki evde şiir okuduğu günleri; yönettiği dergilerin yazıişleri toplantılarında saatler süren o lezzetli sohbetlerini anımsıyorum... Sandalyesini arkaya doğru yatırır, sakin bir tonla anlatır, anlatırdı...

Ezberimdeki şiirlerinin sayısı kaç, hatırlamıyorum... Kimi romanlarını paragraf paragraf söyleyebilirim kitaba bakmaksızın... Özgür Yayınları'nda onun editörlüğünü yaptığım, "Yanlış Kadınlar, Yanlış Erkekler", "Fena Halde Leman" gibi kitaplarını bastığımız günler de hafıza dolaplarımın müstesna yerlerinde...
Ama bütün bunların yanında, Attilâ Bey'in hayatımda çok önemli bir yeri daha var:
O, benim için, önemli kararlarımda danıştığım, "tamam çocuğum, yapabilirsin, tabii ki..." gibi değerlendirmelerini duyduktan sonra harekete geçtiğim ender isimlerden birisi... Hattâ kimi zamanlarda, sabırsızlık yapıp yüzyüze görüşmemizi bekleyemeden telefonla arayıp "siz ne dersiniz?" diye sorduğum Attilâ İlhan'ın yeri, onun gidişinden sonra, 7 yıldır boş kaldı...

Geçen bu sürede önemli kararlar vermedim mi? Tabii ki verdim... Ama, onun ne diyeceğini de düşündüm o sırada. Oysa hayatta olsaydı, belki de kimilerinde benimkilerin tam tersini de söyleyebilirdi...
Ama yok...
Beşiktaş Belediyesi için düzenlediğim Ustalara Saygı toplantılarından birisini Mustafa Kemal Merkezi'nde onun adına yaptık ve etkinlik öncesinde merkezin büyük salonuna onun ismini verdik... Dünya Kitap'ta 70. ve 80. yaşları için özel sayılar hazırladık...
3 sene sonra 90. yaşını da kutlamayı çok isterdim.
En başta da söyledim ya, onu çok özlüyor ve arıyorum...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar