Atık tehdidini fırsata çevirebiliriz

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Baran BOZOĞLU - TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı

28 Ağustos günü Ankara Mamak’ta aynı zamanda kentsel dönüşüm alanı da ilan edilen bir mahallede tehlikeli atıkların, varillerin çocukların da oyun alanı olan bir bölgeye bırakıldığı basın aracılığı ile duyuruldu. Olayın hem yaşadığım kentte olması hem de mesleki alanımla ilintili olması nedeniyle ben de haberi alır almaz yerinde inceleme yapmak adına yola koyuldum.

Atıkların bulunduğu noktaya ulaşmamla polis, zabıta ve gazetecilerin de gelmesi bir oldu. Birçok çevre sorununu, atık döküm sahasını ve şikayet edilen çeşitli olayları yerinde görmüş birisi olarak bu kadar yoğun bir müdahaleye tanık olmamıştım. Basını ve polis memurlarını konuyla ilgili bilgilendirdikten sonra bölgeden ayrıldım. Sonrasında Ankara Valiliği atıkların alandan kaldırıldığını, lisanslı tesislerde bertaraf edileceğini ve bu atıkları satmak amacıyla edinen ve bölgeye atan kişilerle ilgili Çevre Kanunu’nun 20. maddesine göre idari para cezası uygulanacağını belirtilen bir basın açıklaması yaptı. Ankara Valiliği’ni, Mamak Belediyesi zabıtalarını, polisleri ve Ankara İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü personelini hızlı refleks göstermelerinden dolayı kutlamak lazım.

Bu olaylar kuşkusuz ilk değil. Son da olmayacak gibi. Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de ve diğer birçok kentimizde hala atıkların yaşam alanlarımızda “geçici” veya “kalıcı” olarak depolandığını görebiliyoruz. Hurdacılar tarafından tabiri caizse ara depolama alanı olarak kullanılan bölgeler var. Örneğin, Ankara’nın en lüks semtlerinden olan Çukurambar’da herhangi bir gökdelenin 8. katından baktığınızda bile bu atık alanlarını görebiliyorsunuz. Veya Keklikpınarı’nın tepelerinde, İmrahor Vadisi’nde…

Yaşam alanlarımızda, bazen tahta çitlerle gizlenmeye çalışılan bazen de Mamak’ta olduğu gibi alenen gözlerimizin önünde gerçekleşen, hayatımızı, çocuklarımızı, sağlığımızı riske atan bu durumun sebepleri açık… Birincisi çevresel denetimlerin yetersizliği diğeri ise atıkların yönetilememesi…

Beyan ile tehlikeli atık yönetilemez

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.01.2017 tarihine yayımlanmış olan 2015 yılına ait Tehlikeli Atık İstatistik Bülteni'nde 2014 yılında 39.134 firma Tehlikeli Atık Beyan Sistemi üzerinden (TABS) 1.413.220 ton/yıl atık beyan etmiş, 2015 yılında ise 44 bin 922 firma (yüzde 14.8 artış) toplamda 1.357.340 ton/yıl (yüzde 4 azalma) atık beyan etmiştir. Yani atık beyan sistemine lütfedip beyanda bulunan firmaların sayısı yüzde 14.8 artarken oluşan atık yüzde 4 azalmış. Ne garip değil mi? Acaba firmalar bir yıl gibi kısa sürede proseslerini güncelleyerek atık azaltmayı mı başardılar? Eğer öyleyse bu müthiş bir başarı hikayesi olur ve bunu uluslararası alanda herkese anlatmalı ve öğretmeliyiz.

Yine beyan sistemi üzerinden baktığımızda, 2015 yılı verilerine göre atık üreticileri tarafından üretilen atıkların; yüzde 83.18'inin geri kazanılmak üzere atık işleme tesislerine gönderildiği, yüzde 12.32'sinin bertaraf edilmek üzere sterilizasyon, düzenli depolama ve yakma tesislerine gönderildiği “beyan” edilmiş. Beyan doğru mu, onu bilme şansımız yok…

Ülkemizde bu miktarın (1.357.340 ton) çok üstünde tehlikeli atık olduğu (yaklaşık 5 milyon ton), hem genel ekonomik göstergeler ile anlaşılıyor, hem de zaten gerek sektörde gerekse bakanlıktaki en yetkili kişiler tarafından da açıkça ifade ediliyor. Buradan beyanların doğruluğu hakkında da bir şüphe olduğu anlaşılıyor. Peki nerde bu bir yılda oluşan 3,5 milyon ton tehlikeli atık?

Bazen Mamak’ta mahallede, bazen Tuzla’da, İzmir Gaziemir’de toprağın altında, bazen kentsel dönüşüm alanlarında, bazen… Yani hem her yerde hem de hiçbir yerde (sayılara göre).
Peki ne yapılıyor bu tehlikeli atıklar? Geri kazanılabilir olanları örneğin kontamine olmuş – kimyasallarla, sentetik zararlı ürünlerle temas etmiş – variller geri kazanılıyor ve ekonomik olarak değerlendirilebiliyor. Geri kazanılamayanlar ise ya gömülüyor, ya da başka bir prosesin hammaddesi oluyor veya yakılıyor…

Fırsata çevirebiliriz

Öncelikle şunu söyleyelim, mevzuatımızda bazı eksiklikler olabilir ama sorunun temeli orada değil. Sorun sanayileşme pratiğimizde, sağlıklı çevrede yaşama hakkı bilincimizin yetersizliğinde. Mamak’ta atıkların hemen on metre uzağında oturan bir teyzenin veya atıkların yanında oynayan çocukların verdikleri cevaplarda sorunun temelini görebilirsiniz. Bilgisizlik, umursamazlık ve ekonomik koşullar.

Dolayısıyla ilk elden eğitim sürecimize atıklara dair doyurucu bilgiyi, çocukların da ilgisini çekerek vermeliyiz. Her vatandaş bir çevre denetçisi perspektifine sahip olabilmeli, sağlıklı çevrede yaşama hakkını talep etmeli. Eğitim şart.

İkincisi, sanayicilerimizin atık azaltımı, döngüsel ekonomi, atıkların tekrar kullanımı, geri kazanımı gibi konularda bilinçlenmesini, bu atıkları üzerinden kazanabilecekleri ekonomik ve manevi birikimi görmelerini sağlamalıyız. Beyanlarını doğru yapmalarını, bir şey gizlememelerini de sağlamalıyız. Proseslerinde atıkların azaltımı konusunda yapacakları güncellemeleri de devlet olarak teşvik etmeliyiz.

Üçüncüsü, tehlikeli atıkların taşınmasını, bertarafını, geri kazanımını sağlayan tesislerin, firmaların teşviklerden yararlanmasının önünü açmalıyız. En nihayetinde yaptıkları kamunun zarar görmesini azaltan bir hizmet. Bu teşvikler içerisinde çevre mühendisi istihdamındaki personel maliyetine, elektrik kullanımına, yakıt kullanımına devlet desteği, vergi indirimi gibi konular yer alabilir.

Son olarak ise, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın gerek taşra gerekse merkez teşkilatları ile çevresel denetimleri bilimsel, teknik bir perspektifler arttırarak gerçekleştirmesini sağlamalıyız. Sadece yapılan beyanlar üzerinden değil, beyan yapmayanları da mercek altına almalıyız. Beyanların doğruluğunu beyanda bulunan firmanın prosesini de göz önünde bulundurarak bilimsel verilerle inceleyerek hesap sorabilmeliyiz. Bunu yapmadığımız sürece topraklarımızdan, denizlerimizden, mahalle aralarından tehlikeli atıkların çıkmasını engellemek mümkün değil. Peki Bakanlığımız mevcut haliyle bunu başarabilir mi? Çok zor. Özellikle AB çevre faslının açılması ile birçok yeni mevzuat hayata geçti. Bakanlığın birçok defa idari olarak değişikliğe uğraması ile personel sayısında ve motivasyonunda azalma oldu. Bu nedenle, mevcut personelinin liyakatına önem vererek, teknik bilgisi yetersiz olanların teknik kapasitelerini de arttırarak ve yeni çevre mühendisi istihdamı sağlayarak sağlıklı denetim yapabilen bir mekanizmayı kurması olmazsa olmaz.

Dolayısıyla, mevcuttaki tehlikeli atık krizimiz fırsata dönüşebilir, sanayicimiz ekonomik olarak güçlenir, işsizlik oranları azalık ve daha az hastalıkla yaşayabiliriz. Bunu başaramamak için hiçbir neden yok!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar