Ateşten gömlek
Almanya ve Japonya’da kısa vadeli faizlerin eksiye düştüğü Amerika’da sıfır sınırına dayandığı küresel konjonktürde Merkez Bankası’nın üzerindeki faiz indir baskısı arttı. Devletin en üst makamlarının da katıldığı eleştirilerin dozu ifrata kaçmış durumda.
Ekonomi sayfalarında öne çıkan “faiz indiriminin önünde durmak suça alet olmaktır”, “faiz indirimi en az iki puan olmalıdır”, “indirmiyorum derse hakem değişir” gibi manşetler durumun vahametini ortaya koyuyor.
Haftaya toplanacak Para Politikası Kurulu üzerindeki mahalle baskısı “karşı koyulamaz boyutlara” yükselmiş durumda. Para Politikası Kurulu üyeleri Salı günkü toplantıya ateşten gömlek giyerek çıkacaklar. Piyasa tahmincilerinin yarıya yakını hafta içinde yaşanan gelişmelerden sonra faiz indirimi beklemeye başladı.
Başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında yaşanan düşüş ve normalin üzerindeki kar yağışları 2015 yılında enfl asyonun iki puandan fazla düşürülmesi için uygun bir ortam yaratıyor. Avrupa ülkeleri, Japonya, Çin gibi dış ticaret ortaklarımızdan ihraç edilen defl asyonist baskı bu süreci destekliyor.
Ancak dereyi görmeden paçayı sıvamamak lazım. Olumlu dışsal şoklar nedeniyle gerilemesi muhtemel enflasyon nedeniyle sene başında faiz indirmek doğru olmaz. Enflasyonun makul bir seviyeye indirilmesi için yapısal reformlar ile desteklenmiş sıkı para politikası uygulanmaya devam edilmesi lazım.
Türkiye’nin ekonomi karnesi piyasalarda esen faiz indirimi rüzgarını desteklemiyor. Türkiye 2014 yılında %8,2’lik tüketici enfl asyonu ile en çok fiyat artışı yaşanan ülkelerden birisi. Brezilya (%6,4), Meksika (%4,1), Polonya (%-1,0), Çin (%1,5), Hindistan (%5,0), Güney Kore (%0,8) gibi emsal aldığımız ülkelere göre çok daha yüksek bir enflasyonumuz var.
Merkez Bankamız küresel kriz sonrasında enfl asyon hedefl erini tutturmak konusunda başarılı olamamış. Enfl asyon hedefinin 2011 yılında 4,9 puan, 2012 yılında 1,2 puan, 2013 yılında 2,4 puan, 2014 yılında 3,2 puan üzerinde kalmışız.
Enflasyonumuzun gelişmekte olan ülkelere göre yüksek olmasında iki temel neden öne çıkıyor. (i) Yaşanan kuraklık nedeniyle gıda fiyatlarında 2013 (%9,7) ve 2014 (%12,7) yıllarında yaşanan yükseliş. (ii) ABD doları ve euroya karşı paramızın son dört yılda sırasıyla %25 ve %19 değer kaybetmesi.
Gıda fiyatlarında yaşanan yükselişe karşı Merkez Bankası’nın yapabileceği bir şey yok. İthalat kanadını kullanarak gıda fiyatlarındaki aşırı dalgalanmayı engellemek hükümetin yetki ve sorumluluğunda bulunuyor.
Ancak Türk lirasında yaşanan değer kaybında sorumluk büyük ölçüde Merkez Bankası’ nda. Ekonomide ihracata dönük yeniden dengelenmeyi sağlamak adına faiz oranları Türkiye’nin algılanan riskine göre bilerek düşük tutuldu. Türk lirasında yaşanan değer kaybı sayesinde cari dengedeki bozulma tersine kısmen kontrol altına alındı.
Ancak dış dengede sağlanan başarının faturası enfl asyona çıktı. Eğri oturalım doğru konuşalım. Türkiye’nin gelişmekte olan ülkelere göre daha yüksek enflasyonu olmasındaki temel gerekçelerden birisi faiz oranlarının algılanan riske göre daha düşük tutulmasıdır. Merkez Bankası’nı faizleri yüksek tutuyor diye eleştirenler döviz kurundaki hareketleri göz ardı ediyorlar.
Haftaya Salı günü yapılacak Para Politikası kurulunda faiz oranlarında bir indirim beklemiyoruz. Mevcut durumda politika faiz olarak tanımlanan haftalık repo faizi %8,25, kısa vadeli gecelik borçlanma faizi ise %9,5 - %10,0 bandında seyrediyor.
Merkez Bankası’nın enflasyonda aşağı yönlü seyri görerek ve küresel risk iştahındaki iyileşmenin kalıcı olduğuna ikna olarak, önümüzdeki aylarda öncelikle para piyasası faizlerini %8,25’in altına %7,5 civarına indireceğine inanıyoruz. Politika faizlerindeki indirim ikinci aşamada para piyasası faizlerindeki düşüşe rağmen Türk lirasında değer kaybı olmadığı görüldükten sonra gelecek.