Ateşten gömlek’ ve ‘küskünler’

Levent AKBAY
Levent AKBAY AÇI KARŞI AÇI [email protected]

Partilerin vekil adaylarına ilişkin liste dün saat 17.00 itibariyle YSK’ya verildi. Listelerde yer alamayanlar açısından o ana kadar tartışılmaz aidiyetin ne kadar sorgulanacağı bugün mutlaka medyaya yansımış olacak. Süreç bugünden itibaren küskünlerle yürüyecek. Deprem acıları, geniş kesimlerin ekonomik durumu ve her seçim öncesi yaşanmış küskünlerin söyleyecekleri Anlamakta zorlansak bile bir reel siyaset gerçeği.

Biz isterseniz seçim sonrası duruma bakalım. Kim kazanırsa kazansın yoğurdu üfleyerek yemek zorunda kalacak. Seçim sonrasının en temel gerçeği kaynak ihtiyacının karşılanması olacak. Öncelikle seçim atmosferin yarattığı giderlerin disiplin altına alınması gerekecek. Sonra taahhüt edilenlerin gerçekleştirilmesi için para bulunması gerekecek. Bir yandan para harcanacak, bir pandan para bulunacak. Üstelik bunu Merkez Bankası kaynaklarına başvurmadan yapmak gerekecek. Bir d e yaşanmış büyük bir deprem felaketi var. Tüm ihtiyaçları katlayan, kaynak ihtiyacını daha da artıran bir felaket.

En az bunun kadar önemlisi kim kazanırsa kazansın döviz ihtiyacını karşılaması gerekecek. Üstelik döviz kurlarının artışına ilişkin beklentiler var. Bu beklentilerin budanması için sürdürülemeyeceği belli KKM dışında alternatiflere cazibe yaratılması gerekiyor. Ancak faizi artırırsan çarklar yavaşlayabilir, işsizlik artabilir, durgunluk gündeme gelebilir.  Çözüm belki faiz olur, belki diğerleri ama dövize yönelik talep sürmeye devam ederse bulunan çözümler sürdürülebilir olmayacak.

Kaçınılmaz bir şekilde dış borçlanmada da çarkların dönmesi gerekiyor. Bu nedenle de bugün aks değişikliği yaşanan ‘borçlanabilmenin’ tabanını genişletmek zorundayız.  Borçlanmak, borcu borçla çevirmek matah bir şey olmasa da en azından kısa-orta dönem için zorunlu olduğu da tartışılmaz. Bu kaynağı bulamazsan büyümeyi tetikleyen ithalatı nasıl finanse edeceksin, borcu nasıl ödeyeceksin ki!

 “Mutlaka bir yol bulunacaktır.” diye düşünsem de bunun bir bedeli olacağı, bu bedeli de her zaman olduğu gibi birilerinin ödeyeceği ortada. Hatırlıyorum 1994 krizinde kamunun iç piyasalarda yeniden borçlanabilmesi için 3 ay vade ve yüzde 400 faizle Hazine bonosu satılmıştı. Uzunca bir süre borçlanma faizini düşürebilmek için yapılan operasyonlar ters tepmiş, aynı piyasalardan para toplayabilmek için bu kez yüzde 400 gibi bir faizle cazibe yaratılması amaçlanmıştı. Bu arada birkaç banka batmış, kemer sıkma önlemleri ile bir dizi karar uygulamaya konulmuş, krizin bir bölüm bedeli ‘net aktif vergisi’ ile şirketlere fatura edilmişti. Üstelik faizler uzunca bir süre yüzde 100’lerin altına inmemişti.  1993’te yüzde 60-70 bandında olan enflasyonun 1994’te yüzde 125-150 bandına çıktığı, işsizlik oranının da yüzde 7,7’den yüzde 8,1’e çıktığını unutmayalım.

Kim kazanırsa kazansın bir ateşten gömlek giyecek. Bu kadar zor bir işe talip olmanın mutlaka bir hazzı  vardır. Siyasetteki küskünler açısından baktığım zaman onların da ‘hizmet aşkı’ndan mahrum olmak nedeniyle tepki gösterdiklerini düşünmek istiyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Planlamaya geri dönüş 18 Eylül 2023
17. Madde 15 Eylül 2023
Asıl fren 2024’te… 13 Eylül 2023
Enflasyon birikirse!.. 06 Eylül 2023
Enflasyonda atalet 04 Eylül 2023
Kepenkler kapanmasın… 01 Eylül 2023