Ateş olmayan yerden duman çıkar mı?
Küresel ekonomiye ilişkin belli kesimlerden gelen yorum ve değerlendirmeler, tornadan çıkmış gibi standart bir görüntü sergiliyor. Ekonomik toparlanma daha önce tahmin edilenden yavaş olabilirmiş, ancak resesyona dönüş ihtimali yokmuş!.. Uluslararası kurumlar, merkez bankaları, siyasi iradeyi kontrolünde tutanlar, bürokratlar ve mali sektör mensupları bir süredir bu söylemi papağan gibi tekrarlamayı sürdürüyorlar. Durum böyle olunca söz konusu kesimlerden gelecek değerlendirmelerin tahmin edilebilirliği artar iken geniş kesimler üzerindeki etkisi azalıyor. Hatırlayın, 2000'li yıllar boyunca yapılan yorum ve değerlendirmeler gerçeği yansıtıyor ve sürdürülebilirliği gözetiyor olsa idi bugünün koşulları daha farklı olmaz mıydı? Beklentiler yolu ile kitleleri yönlendirerek, sorunları ağırlaştırma pahasına günü kurtarmayı hedefleyen bu yaklaşımın daha büyük felaketler yaşanmadan tartışılması ve terkedilmesi gerekiyor. İnsanların zorunlu ihtiyaçlarını karşılamasına katkı yapabildiğiniz ölçüde onlara kendini dinletebilir ve yönlendirebilirsiniz; aksi ihtimalde sorunların ağırlaşması, çaresizliğin genişlemesi gibi faktörler güven bunalımının derinleşmesi ve gelişmelerin tümüyle kontrol çıkması ile sonlanır. İyi niyet kesinlikle yeterli değildir, çözüm orta vadeli bakış açısı ve ortak akla dayalı uzlaşıyı gerektirmektedir.
Gerek demokrasinin olması gerektiği gibi yaşanmasında, gerekse serbest piyasa anlayışının etkin bir şekilde çalışmasında olmaz ise olmaz nitelikteki temel şart gerçeklerin bilinmesinde ve sürdürülebilirliğin korunması adına sorunların daha büyümeden uzlaşıya dayanarak çözülmesinde aranmalıdır. Sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmak adına gerçekleri gizlemek yapay beklentilerle geniş kitleleri yönlendirmek insanlık adına yanlış bir tercihtir. Bugün bu yanlış seçimde ısrarlı olanlar korkuya dayalı bir şuursuzluk içindedir. Görüntü ile gerçeğin farklılaşmasına kayıtsız kalmaları geniş kitleleri robotlaştırmaları, iyice kıtlaşan kaynakları israf etmeleri, kendileri ve temsil ettikleri kesimler dışında kalanların haklarına saygı göstermemeleri gibi eğilimler sürdürülebilirliği ve uzlaşıyı engelleyen felaketlere davetiye çıkaran büyük yanlışlardır; iyi niyet ile açıklanabilmesi olası değildir.
İster küresel, isterse ulusal boyutta olsun gelir dağılımının bozulması, rekabet koşullarının olumsuzlaşması, nüfusun yaşlanması veya artış hızı nedeniyle gençleşmesi gibi eğilimler ciddi sorunlardır. Tüm sistem veya düzenler için bir kural vardır; kendi ürettikleri sorunları çözemez ve yıpranırlar, büyük sıkıntılar yaşanmadan yerlerini yeni düzenlere bırakmaz bırakamazlar; geçiş sürecinde çok büyük ve radikal anlayış değişiklikleri kaçınılmazdır ve çaresizlik tavan yapmadan devreye girme şansı bulamazlar. Bu çerçeveden baktığımızda yapılan yorumları ve içerdiği aresizliği algılamak daha kolay oluyor. Malum kesimler mevcut yapıyı statikleştirmeye, dondurmaya çalışıyor; enflasyon ve faizler artmasınh, kamu açıkları büyümesin ve mali sektörün durumu daha kötüye gitmesin menkul ve gayrimenkul değerleri mevcut düzeyini korusun, sistemik kırılganlık daha fazla artmasın. Öncelikler böyle olunca da fatura geniş kesimlere çıkıyor; rekabet koşulları ve gelir dağılımı olumsuzlaşıyor ve işsizlik artıyor, yönelenlerin yanlışları ve günü kurtarma anlayışı altta kalanın canını çıkarıyor. Derken merkez bankalarının fazla mesaisi artıyor, kısır döngü derinleşiyor. Ama birileri ısrarla aynı nakaratı tekrarlıyor. "Ekonomik toparlanma daha önce tahmin edilenden yavaş olabilirmiş, ama resesyona dönüş" ihtimali yokmuş!
Bir an için düşünün, ateş olmayan yerden duman çıkar mı? Deflasyon korkusunun büyümesi durgunluk yaşandığının işareti değil mi? Deflayon korkusunun büyümesi durgunluk yaşandığının işareti değil mi? Durgunluk yerine İngilizce'sini kullanarak resesyon demek durumu farklılaştırır mı? Eğer durgunluktan çıkıldı ise merkez bankaları neden verdikleri likiditeyi çekmeye başlamak yerine tam aksini yapıyorlar? Rakamlarla oynama işini biraz daha abartıp işsizliği yarı yarıya azalttık, büyüme rekorları kırmaya başladık deseniz ne değişecek? Her zaman olduğu gibi kendimiz çalıp kendimiz oynamayacak mısınız? İnşaat sektörü krizde ve gayrimenkul fiyatları düşüyor iken bu yalanları başka kimler itibar etme gafletine düşecek.
Mevcut söylemler korku ile beslenen günü kurtarma anlayışının bir ürünü değil de daha farklı bir siyasi amaç taşıyor ise o zaman iyice korkmak gerekir. Zira böyle bir anlayışın tek bir hedefi olabilir, faşizm. Önce kendini gizler, medya ve ekonomik gücü kullanarak beklentiler yolu ile geniş kesimleri yönlendirir; daha sonra beklentilerin yerini korkutma ve kaba güç ile yönlendirme alabilir. Bu durumda sormak gerekiyor sorunların ağrılaşması pahasına beklentiler yolu ile geniş kesimleri şuursuzlaştırarak yönlendirmek anlayışı hangi kesimlerin işine yarayacak, kısa vadeli bakış açısı ile kime hizmet ettiğini bilmeyenler daha sonra neler yaşamak zorunda kalacak? Çaresizlik genişledikçe tarih kendini tekrarlamayacak mı?.. Güce boyun eğip, bilerek veya farkında olmadan kula kulluk edenler insan sınıfının bir üyesi olmayı başaramazlar. Demokrasi ve serbest piyasa gibi kavramların özünü anlayamazlar...