Ateş düşmediği yeri de yakar
Diyarbakır ve Mardin’deki yangınların bilançosu ağır: 15 bin dekara yakın tarım alanı yandı. Diyarbakır’da 7 bin 900 dekar, Mardin’de ise 7 bin dekar tarım alanı yok oldu. 15 kişinin hayatına mâl olan yangında tespit edilebildiği kadarıyla 924 küçük baş hayvan can verdi. 83 küçükbaş hayvan, Et ve Süt Kurumuna kesime gönderildi.
190 hayvan ise yerinde tedavi edildi. Tabii hayvandan kasıt, insanların maddi değer olarak gördüğü ve mal olarak tanımladıkları, etinden, sütünden ve satışından gelir elde ettikleri küçük baş hayvanlar. Bu rakamlara; tavşanlar, domuzlar, karacalar, sincaplar, kuşlar ve uzak mesafeye gidemeyen kaplumbağa, yılan gibi sürüngenler, yani tarım ekosistemini devam ettiren temel unsurlar dahil değil.
Anadolu’nun görmezden geldiği gerçek: ekosistem
Hem tarım döngüsünü hem de ekosistem döngüsünü sağlayan yaban hayatının, gezegenimizin sürdürülebilirliği için ne gibi roller üstlendiği insanlığın ilgi alanına pek girmiyor. Özellikle Anadolu’da, insan dışında başka bir canlının varlığı pek kabul görmez. Habitat nedir, ekolojik sistem nedir, diğer canlıların ekosistem içindeki rolü nedir, bu gibi bilgilere ve konulara merak salmak, Anadolu insanının kültüründe yok.
Her yıl ihmal kaynaklı çıkan tarım ve orman alanı yangınlarında ölen binlerce hayvan, bunun en acı ispatı. Ancak kendini tarım toplumu ve toprak insanı olarak tanımlayan bu insanların yadsıyamayacağı bir gerçek var: her türlü tarım mahsulünün yetişebilmesi için toprak, su, güneş ışığı kadar belli başlı canlıların yaşamasına ihtiyaç var. Bu nedenle iklim olaylarının, tarım üretimi ve tarım sektörünün geneli açısından oluşturduğu risk, taşıdığı bilinmezlikler yüzünden çok yüksek seviyede…
İhmallerin Bedeli
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre sadece 2024 yılının başından bu yana, Türkiye’de toplam 670 ziraat yangınına müdahale edilmiş. Bu yangınların yüzde 70’i insan kaynaklı. Ölen canlıların ise tespiti yapılmamış. İhmal nedeniyle çıkan yangınlar, sadece bitki örtüsünü değil, tarımsal üretimi de kaçınılmaz olarak etkiliyor. Alevlerin tarım arazilerine doğrudan ulaşması şart değil. Yangınlar, etkili oldukları bölgelerde toprağın yapısını bozarken, saldıkları ozon ve aerosollerle geniş alanlardaki tarım ürünlerine zarar veriyor, bu da bu ürünlerin kalitesini ve verimliliğini olumsuz etkiliyor.
Geçtiğimiz yıl Birleşik Krallık’taki Exeter Üniversitesi’nde gerçekleştirilen çarpıcı bir araştırma, yangınların yaydığı çevre kirletici maddelerin, uzun vadede tarıma verdiği zararın, kuraklığın neden olduğu kayıplardan bile daha büyük olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar, orman yangınlarının atmosferdeki karbon seviyesini hızla düşürerek, kilometrelerce uzaklıktaki tarım alanlarında bile bitki verimliliğini ciddi şekilde azalttığını vurguluyor.
Küresel gıda krizinin eşiğinde tarım ciddiyetimiz
Tarım, ekonominin seyrini etkileyen birincil sektör. Bir toplumun ihtiyacı olan gıda temininin yeterliliğini ve düzenliliğini üstlenen ve yeri doldurulamayan tek sektör olması bakımından tüm ülkelerin ekonomilerinde çok büyük bir rol oynar. Özellikle yarattığı milli gelir ve istihdam olanakları ve ülkenin dışa olan bağımlılığını azaltması açısından politik-stratejik bir konu. Bunun yanı sıra, diğer tüm sektörlerle entegre olarak çalışır.
Örneğin sanayi sektörüne hammadde sağlar ve pek çok sektöre de pazar oluşturur. Yani bir başka deyişle sürdürülebilirliğin lokomotifidir. Bu yüzden tarım alanlarını ve üzerindeki canlıların varlığını korumak, vatanı korumakla aynı öneme sahip. Peki, yirmi birinci yüzyılda kendisini iyice hissettiren gıdaya erişim sorunları baş göstermişken, küresel gıda arz güvenliği ülkelerin gündemindeyken, tarım alanlarımızın bu kadar sorumsuzca zarar görmesi, dünya arenasında verdiğimiz sürdürülebilirlik taahhütleriyle ne derece örtüşüyor?