ASÜD'ün Avrupa başarısını içtenlikle kutluyorum
Geçtiğimiz cuma günü itibarıyla Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği'nden (ASÜD) Başkan Harun Çallı imzasıyla bir basın açıklaması aldım. "Avrupa Komisyonu Sağlık ve Tüketici Genel Müdürlüğü DG SANCO, Türkiye'den altı firmanın Avrupa Birliği'ne süt ve ürünleri ihraç edebileceği kararını 29 Mart'ta açıkladı. Bu başarıya elbette başta ASÜD ve yanı sıra Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından sergilenen üç yıllık uzun soluklu bir çalışmanın sonucunda erişildi. 2010 yılında başlayan "Türkiye Süt ve Süt Ürünleri Sektörü'nün AB Pazarına Girişinin Desteklenmesi Projesi" sektör-devlet iş birliğinin de mükemmel bir örneğini oluşturdu. Avrupa Komisyonu Gıda ve Veterinerlik Dairesi'nden (FVO) değişik tarihlerde ülkemize gelen heyetler, süt endüstrisi kuruluşlarını "çok yüksek standartlarda" buldu, tek tük eksiklik varsa bile giderildi. Projenin çiftlik ayağında ise AB Sertifikası sahibi veya sertifika almaya aday çiftlikler bulunmakta. ASÜD'ün 104 üyesi mevcut ve kayıtlı 8 milyon ton süt üretiminin 6 milyon tonunu işlemekte. Şimdilik bu firmaların altısı AB'ye ihracat onayı aldı, bir sonraki adım bunlara yenilerini eklemek ve sadece AB pazarı değil, Rusya, Kazakistan, Belarus ve Çin gibi yeni pazarları hedeflemek". Süt ve süt ürünleri ihracatının şimdilik dondurma ağırlıklı olacağı ifade edilse de, eminim yakın zamanda yeni ürünler de eklenecektir. Basın açıklamasının ihracat başarısına ilişkin bölümü beni çok mutlu etti, sevgili süt endüstrimin de içinde bulunduğu gıda endüstrisinin bizim AB'ye girişimiz için anahtar rol oynayacağını daha önce de vurgulamıştım.
Ulusal Kanser Kongresi de süt, yoğurt ve piliç bildirilerini kabul etmedi
Ne var ki basın açıklamasının sanırım beni de kasteden devamı bulunmakta, özetle şöyle diyorlar: "Uzmanlar, özellikle çocukların sağlıklı gelişimleri için her gün düzenli olarak süt tüketmelerini vurgularken, konunun uzmanı dahi olmayan kimi isimlerin süt ve süt ürünlerine ilişkin açıklamaları bizi dehşete düşürüyor. "Sokak sütünü kaynatıp için" diyeni mi arasınız, "yoğurdu kendi evinizde yapın" diyeni mi? Oysa medya aracılığıyla geniş toplum kitlelerine ulaşan, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan mesajların, toplum sağlığı açısından yaratacağı riskler hiç mi düşünülmüyor? Hastalıklı mı, sağlıklı mı, hangi hayvandan sağıldığı belli olmayan sokak sütünün kullanılmasını önermek, tam anlamıyla bir garabettir. Çünkü süt, çok kısa sürede soğuk zincire alınmadığı takdirde yapısı gereği bakteri oluşumuna müsait bir ortam sunuyor. Bilimsel araştırmalar, kaynatma ile sütteki bakterilerin ölmediğini, aksine yararlı proteinlerin yok olduğunu gösteriyor. Buna karşılık çiğ sütün pastörizasyon ve ısıl işleme (UHT) tabi tutulması sayesinde, bakteriler yok edilirken proteinler korunuyor."
Girişte belirttiğim üzere, ben sevgili süt endüstrimin üzülmesini hiç istemem, ancak mesele bilim olduğunda açıklamalarımı Ulusal Süt Konseyi Başkanı Harun Çallı da dahil (aynı zamanda ASÜD Başkanı) yazılı ve kaynaklarıyla birlikte verdim. Sorun "sütün ya da yoğurdun steril edilmesi değil, açıldığında da bozulmamasıdır", bu aşamadan sonrası onların bilimsel danışma kurullarının sorunudur. "Konunun uzmanı bile olmayan" lafı her ne kadar "diploma eksenli" bir algı olsa da (halbuki o sütü herkes içiyor), kariyerimi ve mensubu olduğum kurumları dikkate alarak insan hiç mi sorgulamaz? Daha ilginci ise, süt, yoğurt ve piliç konusunda Ulusal Kanser Kongresi'ne (UKK) gönderdiğim bildirilerin "reddedilmiş" olmasıdır. Bu çok üzücü bir durumdur, UKK "Bilimsel Kurulu" bütün ülkede konuşulan bu konuların beşer dakikalık sunumlar çerçevesinde tartışılmasına gerek görmemiştir. Oysa benim bunları bildiri haline getirmemin amacı, konuyu onlarla da paylaşabilmekti.
Lakin "sütün Türk'ü" olmaz, aman ifadeye dikkat
İnsanlar milliyetlerinden elbette gurur duyarlar, ama Türk sütü diye bir kavram yoktur, ineğin Kürdü ya da Lazı olamayacağına göre, sütün Türkü de olamaz. Dahası tam sayfa gazete ilanlarında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nı göklere çıkartarak,"Türk sütünün AB kriterlerinde olduğunun tescil edildiğini" ifade eden biraz ezik dünya algısı, sokak sütünün mikroplu olduğunu söylerken, kendisiyle çelişmektedir. Sözün ucu şuraya da geliverir: (1) Sadece o altı firmanın sütü Türk sütüdür, diğerlerinin cibilliyeti henüz belli değildir, (2) güğüm sütü satanlar Türk değildir (en hafif haliyle) ya da (3) doğudaki 'gundi'ler (Kürtçe köylü demektir) süt üretemediklerinden, biz onlara Okul Sütü Projesi için Batı'dan Türk sütü yolluyoruz".
Battal Gazi filmlerinin bir bölümünde hayatımda rastladığım en sıra dışı replik bulunur. İşkence yapan adam Polat, Battal'ın gözünü bile kırpmadığını görünce "mahkumun dayanıklısı insana meslek zevki veriyor" der. "Endüstrinin dirayetlisi insana yaşam sevinci veriyor (kinaye yok), ama akademinin duyarsızı bana gerçekten meslek zevki tattırıyor" (1).
Kaynak: Dizdar Y. Memelerin sessizliği! (Hannibal Lecter - Ajan Clarice Starling "monologlarının" konumuz versiyonu). DÜNYA Gazetesi, 29.12.2010.
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar