Aşk her şeyi affeder mi?
Aşk her şeyi affeder mi?
Dersin zamanla geçer mi?
Güzel günlerin hatrına
Aşk her şeyi affeder mi?
Özlem Tekin’in bu şarkısını bilir misiniz?
Bence son günlerde piyasanın gidişatını anlamak için fena bir çerçeve sunmuyor.
Şöyle ki...
Hep söylüyorum.
Bazı ülkelerin, gelişen ülke olmalarının bazı nedenleri var.
Örneğin...
Demokrasinin, kanunların, kurumların yerli yerine oturmamış olması.
Kurumsal ve yönetsel istikrarın bozulma riskinin, diğer ülkelerden yüksek olması.
Yargının ve kararlarının inandırıcılık, tatmin düzeyinin sorgulanabilir olması.
Bunlar kökleşmiş, oturmuş olsa, zaten gelişmiş ülke olurlardı.
Gelişmiş ülkelerde ülkenin gideceği yer yoktur, ülke zaten varacağı noktaya ulaşmıştır. Bu nedenle ülkelerin politikası, iç yaşamını, dış etki alanlarını daha verimli hale getirmek üzere kurulur.
Gelişen ülkelerde ise kişilerin ülkenin gideceği yöne meyil verilme ihtimali vardır.
Bu nedenle kaptan köşküne kimin oturacağı, vereceği yönün ne olacağı belirleyicidir.
Gelişmiş ülkelerde kişiler geçici, kurumlar kalıcıdır.
O nedenle kişiler ülkenin gelecekte gideceği yönü değil, o günkü stratejisini yönetmeye taliptir.
Kalanı, devlet aklıyla yürütülür. Devletin yapısındaki değişimler, gerektiğinde yapılan rötuşlar ile sağlanır.
Gelişen ülkelerde kurumlar değiştirilebilir, dönüştürülebilir.
Sistemler, kurallar, kanunlar, doğru tabanı ve damarı bulan kişilerce; doğru yapı kurulduğuna inanılana kadar eğilip bükülebilir.
Bunlar bazen doğru, bazen yanlış sonuç verir.
Bazen toplumun bölünmesiyle, bazen birleşmesiyle sonuçlanabilir.
İşimiz siyaset değil, ekonomi.
Çok para kazandıran “güzel günlerin hatrına”...
Dolayısıyla biz, bu adımların ekonomik çerçeveye ne kadar oturduğuyla daha fazla ilgileniyoruz.
Gelişen ülkeler, geçtiğimiz sene süper bir yıl geçirdi.
Hepsi dünyadaki büyümeden payına düşeni aldı. Resesyonlar, daralmalar bitti. Yerini büyümeler aldı.
Bu sene de aslında böyle başladı.
Gelişen ülkelere ilk 3 aylık süre içinde 70 milyar dolar civarında para girişi oldu.
Dolayısıyla defoları, sorunları ne olursa olsun “aşk her şeyi affetti.”
“Sorunları ne olursa olsun, zamanla geçer” dedi.
Bu ülkelerin geçmişte kendilerine çok para kazandırdığı “güzel günlerin hatrına”...
Aşk her şeyi affetti.
Ne zaman ki işler kötüye gitmeye başladı..
Sözler şarkının ilk dörtlüğüne döndü:
Çok üzgünüm istemeden
Seni dün gece aldattım. (Gelişmiş ülkelere gitti para.)
Kim olduğu mühim değil (Artık ABD 10 yıllığı mı, altın mı, ne aldıysa..)
Sana bağlanmaktan kaçtım (Kaçmasa kur yüksek, faiz yüksek, para kaybedecek).
Yani para ABD’de Fed, Avrupa’da ECB genişlemeleri bitmeye başlayınca, geçmiş yıllardaki karları, potansiyelleri, dinamizm, genç nüfus hikayelerini bırakıp vatanına dönebiliyor.
Şakayı bırakıp, işin özüne gelir, ülkelere tek tek bakarsak...
Para neden vatanına geri dönüyor?
1) Brezilya: Başbakan Roussef’in azliyle sonuçlanan hükümet değişikliği sonrası risk primini düşürmüştü. Enflasyonu %2.7’ye inmiş, geçen yılı %1 büyümeyle tamamlamıştı. Bu yılki büyüme beklentisi %2.7. Bütçe açığı ise az da olsa gerilemeye başlamıştı. Merkez Bankası %14.25’e çıkardığı faizi, %6.5’e kadar indirmişti. Şimdi seçim nedeniyle ortalık yine karışık. En büyük aday olan ve en yakın rakibinin iki katı oy farkıyla önde giden Lula da Silva hapse gönderildi. Maliye Bakanı, ekonomik toparlanmanın meyvesini almak üzere başkanlığa aday. Aynı partiden olan Devlet Başkanı Temer de aday. Hükümet kurmaya muktedir kimse yok görünürde, ama piyasa ancak biraz kötümser. “Kim gelse reform yapacak” diye bir hikayenin peşine düşmüş durumdalar. Şimdilik.
2) Rusya: Rusya’nın en büyük sorunu yönetişim. Kurumlarıyla değil, Putin’iyle yaşayan bir devlet yapısı. Ancak Avrupa’nın enerjisini elinde tuttuğu için vazgeçilebilir değil. Geçmişte moratoryum deneyimi de yaşandığı için piyasa zaten hep biraz mesafeli. Özellikle kamu şirketlerinin değerlemesi hep düşük. Ama önce Kırım, sonra Suriye’ye yerleşmesi sonrası ortaya çıkan fatura kabarmaya başladı. Önceki yaptırımlar ile son yaptırımlar arasında büyük bir fark var. Kırım ilhakı sonrasında uygulanan yaptırımlar vardı. Ancak bunlar Rus şirketlerinin trade edebilmesine, borçlanmasına ancak sınırlı etki yapıyordu. Şimdi, Rusal örneğinde olduğu gibi bu şirketlerin hisselerini alıp satan, kotasyonları üzerinden fiziki teslimata konu olan şirketler için de yaptırım tehdidi bulunuyor. Son 3-4 günlük ağır satışların nedeni bu. Tam da enflasyonun %2.4’e indiği, büyümenin %1.5 ile iki yıllık daralmadan büyümeye geçtiği yılda oldu bunlar. Yani Rusya hikayesi de biraz sorunlu.
3) Türkiye: Yurtdışındaki havanın bozukluğuna fazla sıcak bir ekonomiyle yakalandık. Yüksek enflasyon ve yüksek cari açık, likiditenin sıkışmaya başladığı dönemlerde pek aranan bir kokteyl sayılmaz. Buzlu havada, buzlu limonata içmek gibi. Seveni vardır eminim, ama sevmeyeni daha çoktur. Jeopolitik risklerimiz zaten Osmanlı dağıldığından bu yana baki.
Bu örnekleri artırabiliriz.
Şimdi soru şu:
Gelişen ülke hikayesi bozuluyor mu?
Kendi adıma baz senaryom hala tam olarak bu değil. Fon akımlarının güç yitirerek de olsa süreceğini varsaymaya devam ediyorum.
Ancak, yurtdışından gelen para, henüz bu ülkelerden çıkmaya başlamadı.
Sadece akım hızı yavaşladı.
Ve bizler çok sınırda seviyelerde dolaştığımız için, şimdiden yaralanıyoruz.
Çıkış başlarsa (ki bir noktada başlayacağını biliyoruz), o zaman yapacaklarımıza dair şimdiden önlem almak, hazırlanmak gerekir. Yoksa zaten sınırda olan kurlar, faizler, aşkın her şeyi affetmemeye başladığı dönemde Erol Evgin’in “Aldım başımı gidiyorum” şarkısına dönüyor.