Aşırılık kendi zıddını yaratır!
Özellikle gelişmiş ekonomiler tarafından alınan tüm önlemlere rağmen küresel düzeyde belirsizlik, kırılganlık ve güvensizlik azalmadı. Gerek şeffaflıktan uzaklaşma gerekse uzun süreli ve oldukça yıkıcı olacağı anlaşılan durgunluk riskleri bu sonuçta etkili oldu; güven bunalımının kalıcı olarak ortadan kalkmayacağı gerçeği bütün yoğunluğu ile hissedildi. Ekonomideki büyüyen dengesizlik ve yapısal sorunları dikkate almadan finansal piyasaları yönlendirerek yaratılan kaos aynı yöntemle ortadan kaldırılmıyor.
Bankalara sermaye aktarımı, likiditesi kalmamış menkul kıymetlerin alımı, mevduat ve bankalararası işlemlere devlet güvencesi getirilmesi gibi mali sisteme yönelik güvensizliği ortadan kaldırmayı amaçlayan önlemlere rağmen para piyasaları normalleşmedi: Üç aylık uluslararası para piyasası faizi olan libor oranı yüzde 4,82'den ancak yüzde 4,40 düzeyine gerileyebildi. Normal zamanlarda yüzde 0,20 ile yüzde 0,50 arasında olan üç aylık libor ile ABD Merkez Bankası'nın para piyasası faizi arasındaki fark, yüzde 3,32'den yüzde 2,90'a gerileyebildi! Bu rakamlar alınan önlemlerin hiç bir işe yaramadığını, bu yönde alınacak başka önlemlerin de sonucu değiştirmeyeceğini; tam aksine durgunluğun daha da derinleşeceğini ve güvensizliğin büyüyeceğini söylüyor. Riskten kaçınma eğiliminin mevcut koşullarda terse çevrilmesinin pek mümkün olamayacağı, faaliyet dışı gelir üreten pozisyonların patlayan balonlar nedeniyle zarar üretmeye ve birikmiş sorun ve dengesizlikleri ağırlaştırmaya devam edeceği, net bir şekilde algılanıyor. Evet banka ve finans kurumlarının çökmesi kısa vadede önlendi ve bu amaçla eldeki bütün imkanlar kullanıldı; fakat güven yeniden oluşturulamadı, kredi akışı normalleşmede ve durgunluk endişeleri iyice yaygınlaştı.
Nerede yanlış yapıldığını anlamak için son on yıldır sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ısrarın nedenlerine bakmak gerekiyor. Asya ve Rusya krizi küresel ekonomik dengesizlikler ve birikmiş sorunlar açısından çok ciddi öncü uyarı niteliğinde idi: Gelir dağılımı ve rekabet koşullarında çok hızlı bozulma yaşanacak bir döneme giriliyordu; ya temeldeki bu sıkıntıların daha da büyümeden çözülmesine izin verilecek ve birikmiş maliyetler peşinen ödenecekti, ya da yeni bir dünya düzeni tesis edilene kadar idare edilecekti. Tercih ikinci şık lehine kullanıldı, sorun ve dengesizliklerin üstü örtülerek büyümesine izin verildi; eriyen faaliyet gelirleri, faaliyet dışı gelir yaratan pozisyon ve eğilimlerin desteklenmesi yolu ile telafi edilmeye çalışıldı. Başka bir deyişle orta vadeli bakış açısı ve ekonomik tutarlılık terkedilir iken, kısa vadeli spekülatif bakış açısı eğemen oldu, gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki olumsuzluğun büyüyerek tüm sektörlere yayılmasına dolaylı olarak izin verildi. Menkul ve gayrimenkul fiyatları yükseldikçe faaliyet dışı gelir desteği toplam geliri yükseltecek, bu durum kredi akışını da en üst düzeylere çıkaracak, sürdürülebilir olmasa bile ağırlaşan sorunlarla birlikte yaşamak kısa vadede mümkün olacaktı. Bu yolculuk geri dönüşü olmayan sonu felaketle bitecek türdendi... Menkul ve gayrimenkul değerleri herhangi bir sebeple düşmeye başlarsa eldeki tüm imkanlar seferber edilmeli ve bu olumsuzluk ortadan kaldırılmalıydı; aksi takdirde herşey kontrol dışına çıkar, uzun süreli bir kaos dönemine girildi!..
Eğer menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin gerilemesi önlenemez ise toplam gelirler aniden daralır, kredilerin önemli kısmı sorunlu hale gelir, gelir dağılımı ve rekabet koşullarında olumsuz kaymalar çok yönlü ve büyük bir istikrarsızlık yaratabilirdi. Bugün gelişmiş ekonomilerin, dünya nüfusunun yüzde 15 olmasına rağmen küresel gelir içindeki payları yüzde yüzde 80'i, küresel tüketim içindeki payları yüzde 70'i aşıyor; Bu bölgede yaşanacak ani gelir azalması ve servet erimesi, hayal sınırlarını aşacak bir durgunluk riski yaratıyor ve spekülatif oyunu geri gelmeyecek şekilde mezarına yolluyor.
Bu saatten sonra menkul ve gayrimenkul değerleri kayıplarını kısmen geri alsa bile çok ciddi bir durgunluk yaşanacak. Dünya ticaret hacmi ve sermaye hareketleri anormal düzeyde daralacak; başta mali sektör olmak üzere tüm sektörlerde büyük kayıplar yaşanacak; büyüme negatif düzeylerde seyreder iken işsizlik artacak, istikrarsız fiyat hareketleri ise sıkıntıyı iyice ağırlaştıracak. Maliye politikasının yoğun bir şekilde kullanılması ise eğilimleri etkileyecek fakat sorunları çözmeyecek; çöküş hızı belki yavaşlayacak fakat toplam ödenmesi gereken maliyetler daha da büyüyecek.
Gelişmeler Türkiye ekonomisini de yoğun bir şekilde etkileyecek tüm politikalarda radikal değişiklikler zorunlu olarak yaşanacak. Net sermaye girişine hassas ve bu yönde beklentileri besleyen para ve maliye politikaları terkedilecek; zira gerekli ve yeterli düzeyde yabancı kaynak gelmeyecek, para politikası otomatik olarak sıkılaşır iken ekonomi hızla durgunlaşacak ve bütçe açığı kontrolsüz bir şekilde büyüyecek; öncelikler farklılaştıkça tüm politikalarda istikrarsızlık arttıkça değişmek durumunda olacak. Her konuda olduğu gibi aşırıya kaçan eğilimler kendi zıddının yaratıcısı olmaya devam edecek. Aşırı liberal ve küreselci olanlar, tüm tercihlerini bu yönde kullananlar en büyük kayıplara katlanmak dışında bir seçenek bulamayacak ve büyük güç kaybedecekler...