Aşırı ısınma
UZMAN GÖRÜŞÜ / Murat BERK / Yapı Kredi Yatırım
"Riskli varlıklar" olarak tanımlayabileceğimiz hisse senedi ile gelişmekte olan ülke ve şirket bonoları piyasalarının yükselişlerine devam ettiğini görüyoruz. Bu yükselişin Çin'de parasal sıkılaşma, Yunanistan borç sorunu gibi olguların sıkça tartışıldığı ve gelişmiş ülke bono faizlerinin ciddi oranda arttığı bir ortamda devam ediyor olmasını dikkate değer buluyoruz. Bunun yanında geçen haftaki yazımızda bahsettiğimiz yeni (yarım) paradigmalar çerçevesinde değerlendirildiğinde çok da sürpriz değil.
Ekonomiler iyileşeceği için (bunu önceden satın alan) yükselen piyasalar diye geniş kabul gören görüşün yerine, piyasalar yükseldiği için iyileşen ekonomiler şeklinde yeni (ama yarım) bir paradigma ile karşı karşıya olabileceğimizi düşünüyoruz.
Piyasaların ve ekonomilerin karşılıklı bir etkileşim içinde olduğu fikri tabii ki yeni değil. Bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta zaman içinde sebep-sonuç ilişkisinin mali piyasalardan ekonomiye doğru bir etkileşim lehine gelişme göstereceği ve piyasaları etkileyen faktörlerden (küresel) paranın maliyetinin ön planda olacağı. Özellikle sermaye piyasalarının finansman kanalları içinde daha önemli hale geldiği yer ve dönemlerde bu dinamiğin daha etkili olduğunu düşünüyoruz.
Ülkeler arasında ayrışmanın artması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımının çok daha az keskin hale gelmesi ile bazı açılardan tersine dönmesi diğer bir yeni (yarım) paradigma olarak karşımıza çıkıyor. Dünya ekonomisinin çok daha ciddi bir resesyona girmemesinin sebepleri olarak, para politikasının çok hızlı hareket etmesi ve kamu sektörlerinin özel sektörlerin borçluluğunu (doğrudan ve dolaylı) üstlenmiş olmalarını gösterebiliriz.
Bazı gelişmiş ülkelerin bütçe ve borç yükü altında atabilecekleri adımlar sınırlanmış iken bazı gelişmiş ülkelerde bu alanlarda daha fazla esneklik söz konusu olduğu olgusu ortaya çıkıyor.
Bahsettiğimiz trendin işaretlerini değişik ülkelerin merkez bankası davranışlarında da görebiliyoruz. Geçmişte yaşanan kriz ortamlarındakinin aksine çoğu gelişmekte olan ülke merkez bankasının büyük oranda kendi ekonomilerinin temellerine dayalı politika oluşturabiliyor. Buna en son örnek Hindistan'ın faiz artırımıydı. Gelişmiş bazı ülkelerde ekonomilerin çift dip yapabileceğine dair endişelerin (azalmış olmasına rağmen) devam etmesi ile merkez bankalarının parasal ve niceliksel gevşeme döneminden "çıkış stratejileri" konusundaki temkinli davranışı beraberinde getiriyor.
Bunun yanında Çin ve Hindistan gibi bazı gelişmekte olan ülkelerde şimdiden "aşırı ısınma" tartışmalarının yoğunlaştığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde, küresel anlamda düşük faiz ortamının uzun süre kalıcı olacağına yönelik beklentilerin artması ile beraber faiz farkından faydalanmak isteyebilecek sermaye akımlarının da gelişmekte olan ülke merkez bankalarını bir ikilem içinde bırakabileceğini düşünüyoruz.
2009 başlarından beri çizmeye çalıştığımız küresel reflasyon çabalarıyla diplerden toparlanan ekonomiler ve yükselme trendinde olan hisse senedi piyasaları şeklinde özetleyebileceğimiz büyük resimde önemli bir değişiklik olmadığını düşünüyoruz.
Önceki yorumlarımızda da belirtmeye çalıştığımız gibi bu trendi sekteye uğratabilecek çeşitli risklerin artmaya başladığını fakat trendinin değiştiğini söylemek için erken olduğunu düşünmeye devam ediyoruz. Özellikle piyasalardaki yükselişin çok hızlı gerçekleşmiş olması nedeniyle şu aşamada aşırı risklerin alınmasının doğru olmayabileceğini düşünüyoruz.